BUDİZM'İN DOĞASI
VE ÖĞRETİLERİ
Hıristiyanlığın
Musevilikten doğmasından daha çok Budizm Hinduizmden doğmuştur. Hıristiyanlık İbrahimi
monoteizminin Yahudi olmayanlara (Gentiles) yayılmasına aracılık etmiştir aynı şekilde
Budizm de Vedaların hikmetinin tüm doğu Asya'ya yayılmasına aracılık etmiştir. Yine de
Hıristiyanlık ve Budizm kendi alanlarındaki vahiylerde tamamen orijinaldir ve önceki vahiylerin geliştirilmesi
veya adaptasyonu değildir.
Hristiyanlığın
(Tanrı'ya "ruhta ve hakikatte" kulluk etmek adına) Musevi yasasından uzaklaşması gibi Budizm de (salt
manevi kardeşlik adına) kastların formel kurumlaşmasından uzaklaşmıştır.
Açılış bölümünde
açıklandığı gibi Theravada Budizm'inde En Yüce (veya "İlahi") Hakikat -Highest (or "Divine")- diğer
çoğu dinde olduğu şekliyle Yüce Varlık (Kadir Tanrı) olarak değil fakat Yüce Makam -Supreme
State- (Nirvana ) olarak tasavvur edilir. Nirvana kelime olarak "sönme" anlamına gelir ve tüm düşmüş, yozlaşmış,
sonlu ve geçici olanın sönmesini ima eder. Budizm (bazı Mahayana akımları hariç) dünyayı bir tecelli
(teophani) değil bir sürgün yeri olarak görür; ona sembol veya manevi dayanağın pozitif yönüyle değil
bozulma ve ayartılmanın negatif yönünden bakar. Bu temel üzerinde Budizm'in karakteristiği pozitif gerçekliği
negatif terimlerle ifade etmesidir: amaç Nirvana' nın (negativitenin reddi) mutlak, sonsuz ve mükemmel Hakikat olduğu
gerçeğinin altını çizmektir. Aynı şekilde En Yüksek Hakikat Shunyatâ ("Boşluk"-Void) olarak
ifade edilir bu, dünyanın geçici sözde-bolluğunun boş olduğunu söylemektir. Buda'nın lakaplarından
birinin Shunyamûrti "Boşluğun Tezahürü" oluşu anlamlıdır. Bu isim Buda'nın Logos ve Avatara
olarak rolünün açık bir işaretidir.
Budizm'de En Yüksek Hakikat'e
farklı bağlamlarda Dharma ("Yasa"), Bodhi ("Uyanma", "Aydınlanma, Bilgi") ve Atma ("Benlik") şeklinde
de işaret edilmektedir. En Yüksek Hakikat veya İlahi Hakikat -ve bu özelikle Mahayana Budizm'inde böyledir- Yüce
Varlık (Supreme Being) olarak da görülür. 1
Yukarıdaki ifadeler En
Yüksek Hakikatin öncelikle Yüce Makam (Nirvana ) veya Yüce Varlık (Dharmakâya veya Mahâvairochana) olarak görülmesi sebebiyle
Budizm'in "ateist" (bir inanış ç.n.) olarak ifade edilmesinin hatalı oluşunun sebebini açıklar. Budizm
tarafından (ister "Makam" ister "Varlık" olarak tasavvur edilsin) En Yüksek Hakikat, mutlak, sonsuz ve mükemmeldir
ve bunlar ateizmin reddettiği aşkın kategorilerdir.
Aynı şekilde Budizm'in
bir "din"den ziyade (kelimenin modern anlamında) bir "felsefe" olduğunu söylemek de hata olacaktır. Sağduyunun
Budizm'in bir dinin tüm işaretlerine sahip olduğunu ve bir "felsefe" olmadığını söylemesi bir
yana Budizm Rönesans sonrası "felsefelerine" benzememesi gibi basit bir nedenle bir dindir, çünkü insan yapımı değil kaynağı ilahi olan bir vahiydir.
Siddartha Gotama "aydınlanma"ya
(bodhi) ulaşarak -ki Budizm'in ilahi inayet sağlayan vahyi ile eş anlama gelir- Buda ("Aydınlanmış
Kişi") oldu. Buda aynı zamanda Shâkyamuni ("Shakya kabilesinin Bilgesi"), Shunyamûrti ("Boşluğun Tezahürü"
veya "Batının Teşahhusu") ve Tathagata ("Böyle-Gitmiş" veya "Tamamen-Varmış" yani kendisi olmuş
ve hali hazırda hem yol hem de Amacı "enkarne" eden kişidir) isimlerine de sahiptir. Buda Mahâkarunâ veya "Mükemmel
Merhamet" olarak da bilinir.
Buda'nın önceki sayfalarda
genel hatları çizilen hayat hikayesi Buda'nın kendisinin ifade ettiği şu sözlerle Budist dinin asıl
öğreti yapısını sunar : "Ey müritler! Ben yalnızca iki şey öğretiyorum acı ve acıdan
kurtuluş." Onun hayat hikayesi zahitlik (asceticism) ve nefse düşkünlük (self-indulgence) arasındaki altın
araç demek olan onun "Orta Yol" (Sanskritçede madhyamâpratipad / Pali majjhima-pâtipadâ ) doktrininin arkaplanını
verir.
Buda'nın temel öğretilerinden
tümü onun ünlü İlk Vaazı, "Yasa Tekerinin Hareketine Yerleşme" (Dharmacharka Pravatana )'de verilmektedir ve
bu öğretiler "Dört Yüce Gerçek" ve "Sekizkatlı Yol" olarak bilinmekte ve mukaddes sayılmaktadır.
Dört Yüce Gerçek
(1) Acı çekme evrenseldir
(2) Acı çekmenin sebebi
tutku veya bencil arzu (trishnâ)dur.
(3) Acı çekmekten kurtulmak
arzunun yok edilmesidir.
(4) Acının yok edilmesini
başarmanın yolu Orta Yol'u, Sekizkatlı Yol'da tanımlanan tekniği izlemektir.
Sekizkatlı Yol:
bilgelik(prajna) bölümü:
1- Doğru görüşler
(Doğru anlayış)
2- Doğru amaç
..............................................
ahlak (shila) bölümü:
3- Doğru söz
4- Doğru davranış
5-Doğru seçim
..............................................
idrak/tahakkuk (samadhi) bölümü:
6- Doğru çaba
7-Doğru dikkat
8-Doğru yoğunlaşma
Sekizkatlı Yol, üç bölümüyle
-"bilgelik" , "idrak" (tahakkuk-realization ç.n.) ve "ahlak"- tüm dinlerde zorunlu olarak bulunan hakikat, ruhsal yol ve fazilet
şeklindeki üç unsurun örneğini vermektedir.
Ahlak bölümünde "davranış"
unsuru "Beş Emir" şeklinde bilinen gündelik kurallarda açıklanır.
Beş Emir
1. Cana kıymaktan sakınma
2. Verilmeyeni almaktan sakınma
3. tüm gayri-meşru cinsel
eylemlerden sakınma
4. Yalan söylemekten sakınma
5. Sarhoşluk verici maddelerden
sakınma
Hinduizmi bütünleyen Karma
doktrini ("insanın ektiğini biçmesi") Budizm'de de bulunur. Karma, "karmik süreklilik", ve "reenkarnasyon" ile ilgili
daha fazla bilgi için bkz. s.101-103.
Hemen hemen her din gibi Budizm
de insanlık tarihini tedrici fakat hızlanan bir yozlaşma olarak görür ve Buda'nın Maitreya-Buda olarak
geri döneceği gelecekteki bir "dünyanın sonu"nu tasavvur eder. Hinduizm'de Kalki-Avatar formunda dünyanın sonuyla
ilgili (apocalyptic) beklentinin benzeri Hıristiyanlık ve İslamiyet'te Mesih'in ikinci gelişi formunda
görülür.
İlk Buda'nın (Âdi-Buddha)
insanlığın kurtuluşu için Kendini pek çok kez tezahür ettirdiği söylenir. Buddhavamsa (Khuddaka Nikâya
nın parçasıdır) "geyik mabedinde Yasa Tekerini döndüren" Âdi-Buddha'nın on tezahürünü sıralar, tezahürlerden
sekizi geçmiştir, Gautama'yı müteakiben onuncu tezahür (Maitreya) bulunmaktadır.
Bu on Buda (Parantez içindeki
Sanskritçeleriyle birlikte Pali dilindeki isimler) şu şekilde sıralanır:
Dhammadassin
Siddhatta (Siddhârta)
Phussa
Vipassi (Vipashyin)
Sikhî (Shikin)
Kakusanddha (Krakuchchanda)
Konâgamana (Kanakamuni)
Kassapa (Kâshyapa)
Gotama (Gautama) [tarihi Buda]
Metteya (Maitreya) [gelecek
Buda]
Hinduizm'de Tanrı Vişnu'nun
on temel Enkarnasyonu (Avatâralar) vardır. Hinduizm'e ve Budizm'e ait on Enkernasyon dizisi arasındaki belirli bir
benzerlik göze çarpmaktadır. Enkernasyon dizisinde sondan ikincisi tam olarak Gautama Buddha ve son "apokaliptik" Enkarnasyon
(Kalki veya Maitreya)dur.
Buda'nın bizatihi örneğini
takiben Budist dininin nihai amacı samsâra' nın (dünya) başlangıç noktasından Nirvana'ya ("Kayıtlardan
arilik" veya "İlahi Makam") -diğer bir deyişle izafiliğin başlangıç noktasından Mutlak'a-
ulaşmaktır. Budist öğretisine göre Nirvana'nın idrakinin temel engelleri beş "bireylik sıfatı"
(skandhalar)tır. Bunlar:
beden (rûpa)
duyumlar (vedanâ)
düşünceler (samjnâ)
arzular (samskâra)
bireysel bilinç (vijnâna)
Beş skandhalar insanların
acının asıl kanağı olan (duhkha) üç kleshaya ("zerihler" veya "tutkular")a maruz kalmalarının
sebebidir. Bunlar :
cehalet veya illüzyon (moha)
___ domuzla temsil edilir.
kıskançlık veya şehvet (lobha) ___
horozla temsil edilir.
öfke veya gurur (dvesha)
___ yılanla temsil
edilir.
İllüzyon, şehvet,
gurur ("dünya, beden, şeytan"): bunlar hepsi de birbirine indirgenebilen temel varoluşsal örtüler -veya ahlaki kötülükler-dir.
Üç sembolik hayvan aldanan insanların görünürdeki umutsuz durumlarına bu şekilde işaretle genellikle birbirlerini
yutarken tasvir edilir. Tek kurtuluş merhametli Buda ve onun vazettiği Yoldadır: Dört Yüce Gerçek ve Sekizkatlı
Yol. Böylelikle kişi skandaları (egoizm) aşabilir ve kleshalar (tutkuları) yenebilir ve samsara'nın
köleliğinden kurtulur. (Mahayana bodhisattva öğretisi ve "altı erdem" veya pâramitalar için bkz. s. 55 ve 61)
Manevi çaba ve Buda'nın
lütfuyla itibari veya bilfiil Nirvana makamına ulaşan kişi arhat veya arhant (Sanskritçede "değerli kişi"),
arahat (Pali), logan (Çince) veya rakan (Japonca) olarak bilinir. Bu terimler "aziz" diye tercüme edildiğinde anlam kaybına
uğrayabilmektedir. En Yüksek Gerçeklik ile birliğin çeşitli derece ve tarzları vardır ve bu, Budizm'in
tamamen izah ettiği birşeydir.
Nirvana Buda tarafından
tahakkuk ettirilir ve bu St. Irenaeus'un ünlü vecizesini hatırlatır -tüm maneviyatlarda ve mistisizmlerde Logos'un
merkezi rolünün kesin bir ifadesi : "Tanrı insan oldu ki insan Tanrı olabilsin" Budizm'in durumunda bu söz şu
şekilde ifade edilebilir: Nirvana samsara oldu ki samsara Nirvana olabilsin.
Bu anlayış Frithjof
Schuon'dan gelmektedir (bkz. The Unanimous Tradition, edited by Ranjit Fernando, Sri Lanka Institute of Traditional Studies:
Colombo, 1991, s.22-23). Başka bir yerde Schuon şunları yazmaktadır:
Buda Amitabha'nın zikri
kefaret (redemption) öğretisi üzerine kuruludur. Amitâbha Buda'nın Işığı ve Hayatıdır;
Amitâbha'nın zikrinde talip (devotee)altından bir Merhamet halesine girer, İsmin mukaddes nurunda güvenlik
bulur; mükemmel teslimiyetle ve mükemmel şükürle birlikte bu nura dalar. Amitâbha'nın ismi talibi Sukhâvatî'ye ("Batı
Cenneti") doğru taşır. (Stations of Wisdom, London, 1961, p.144)
Bu, Arık Ülke okulunda
merkezi bir rol oynayan Buda'nın "Asli Yemini"ne yapılmış bir göndermedir (bkz. s.63-65). Buddha isminin
tekrarı Hinduizm'deki japa-yoga. Doğu Hıristiyanlığındaki "İsa Duası" ve İslam'daki
zikrullah ("Tanrı'nın anılması") gibi diğer dinlerdeki manevi münacaat metotlarına tekabül eder.
Budizm'deki manevi münacaat veya anma (Sanskritçe) Buddhânusmriti, (Çincede) nien-fo, (Japoncada) nembutsu olarak bilinmektedir.
İyi bilinen bir Budist
öğreti de anâtmâ (Pali dilinde anattâ) "benliksizlik"tir. Bu öğreti, "varoluşun üç durumu"ndan (trilakshana)
yani;
geçicilik
(anitya)
acı
(duhkha)
benliksizlik
(anâtmâ)
durumlarından biridir.
Anâtmâ öğretisinin genellikle zannedildiği gibi Âtmâ'nın reddi olmadığını anlamak önemlidir.
Bizlere basitçe "üç zehir"e (yanılgı, şehvet, gurur) maruz kaldığı sürece mahlukatın Âtmâ
dan yoksun olduğu söylenir. Aynı sebeple inayetin ifşa edilen yollarına şükran duyanlar yanılgı
ve tutkunun üstesinden gelirler ve hakikaten kendilerini Âtmâ'ya yerleştirmişlerdir (veya yerleştirirler).
Hıristiyanlık terimleriyle "Cennetin krallığı içinizdedir". Son öğretinin yanlış anlaşılmasının
manevi zehirlerin en ölümcülü olduğunu hemen belirtelim. Günahkar nefsi Tanrısal ile eş kılmak "new age"
(yeni çağ) ideolojisinin temel kusurudur.
Bilinen bir örnekte Buda genç
bir kadını (anâtma "benlik olmama"nın sembolü) arayan bir grup insanla karşılaşır ve onlara
: "Ne düşünüyorsunuz? Benliği arasanız daha iyi olmaz mıydı?" [attânam gaveseyyâtha] (Vinaya Pitaka,
i, 23.) Buda, Benliğe/Self (Âtmâ) pek çok işarette bulunmuştur : "Benliği sığınağınız
yapın." (Samyutta Nikaya, iii, 143.) "Sığınağınız Benliğiniz olsun." (Dîgha Nikâya,
ii,120.) "Benlik", Âtmâ'nın, (ki gerçekte "İçkin Tanrı", nirvanik Gerçeklikle eş anlama gelir) Hinduizm
ve diğer dinlerde olduğu gibi Budizm'de de merkezi bir yeri vardır.
Yine Digha-Nikâya (iii,84),
Tathâgata'nın "Brahma olma" ve "Dhamma-olma" olduğu söylenir, ki bu ifadeler Tathâgata'nın (Buda) Âtmâ (Benlik)
olduğu kadar Brahma(Yüce Uluhiyet), Dhamma'nın (Yasa veya Norm) muadili olduğunun altını açıkça
çizmektedir.
Budist "benlik olmama" (anattâ)
öğretisinin Musevi-Hıristiyan Metinlerinde de paraleli bulunmaktadır. Yalnızca Tanrı : "Ben Benim"
diyebilir. Yalnızca Âtmâ tamamıyla ve doğru manada gerçektir. Mesih'in St. Catherine of Siena'ya bir rüyette:
"Sen, sen değil Benim." dediği yazılıdır. St. Catherine'in kendisi : "Kendimi bulamıyorum; artık
Tanrı'dan başka ben yok."demiştir. St. Paul, "Ben değil bende Mesih." dediğinde de aynı hakikati
bildirmiştir. Budist öğretisi gibi Hıristiyan öğretisi de herşeyin yalnızca izafi gerçekliğinin
Mutlak olmadığını açıkça ortaya koymuştur ve bu, manevi çaba için gerekli bir doktrinel giriştir.
İslam'da da benzer bir
mana inancın "Tanrı'dan başka tanrı yoktur" şeklindeki ikrarında bulunur. Bazı İslam
mistikleri veya Sufiler bu temel dogmayı Budist öğretisiyle tamamen uyumlu bir tarzda "Bir Hakikatten başka
hakikat yoktur" şeklinde yorumlamaktadırlar ki bu "Benlikten başka benlik yoktur" sözüyle aynı anlama
gelmektedir. Sufiler aynı zamanda düşük nefsin/lower soul (nefs) "yok olması"nın (fena) ve Tanrı'da
"daimi"liğin (beka)gerekli oluşundan söz ederler. Budist manevi öğretisi düşük nefsin boşluğu
(anattâ) üzerinde durur; yalnızca arhant (samsâra'nın üstesinden gelmiş ve Nirvâna'yı başarmış
aziz) tamamen "uyanmış", tamamen "Dhamma-olmuş"tur.
Moliere'nin deyişlerine
benzer şekilde doluluk ve yalnızca doluluk olduğu gibi boşluğun yalnızca boşluğun
olduğunu da söyleyebiliriz: Dünyanın geçersiz doluluğu (samsâra) ve Issızlığın kutsal bir
Boşluğu (Shûnyatâ) vardır; aynı zamanda günahkar nefsin beyhude boşluğu (anattâ) ve Benliğin
kutsal Doluluğu (Âtmâ) da vardır.
Hıristiyanlığın
köklerinin mahlukatta değil Halikte oluşu gibi Budizm'in de kökleri samsâra ("hayali", yanıltıcı)da
değil farklı bağlamlarda Dharma ("Yasa", "Hakikat", "Norm"), Bodhi ("Aydınlanma", "Bilgi"), ve Âtmâ ("Benlik")
şeklinde işaret olunan Nirvâna (Hak, Doğru)dadır.
Burada Budizm'de metafiziğin
mevcut olduğunu söylememiz gerekir; Budizm bazen varsayıldığı gibi yalnızca bir metodoloji değildir.
Onun metodunun tesiri öğretisinin hakikati üzerine kuruludur. Tersi durumunda
hiçbir şey anlaşılamazdı. Sayfa 23'de ifade edildiği gibi Hinduizm ve Hıristiyanlık gibi
Budizm de "enkarneci" (incarnationist) ve "ikonacı" (iconodulic)tir. Buda yalnızca -Yasa (dharma) Tekerini (chakra)
döndüren" doktrini öğretmekle kalmaz aynı zamanda fiilen de Nirvana'yı zuhur ettirik/enkarne eder. Buda imajı
-nın doğaüstü kaynağı- Budist maneviyatta derin ayinsel öneme sahiptir. Bu bağlantılar ışığında
"Buda beşerüstü güzelliğin araçlarıyla da öğrettiği" söylenir.
Hıristiyanlıkta
Logos doktrinine büyük önem verilir. Gerçekte Logos doktrini (ona verilen isim ne olursa olsun) her dinde merkezi bir yere
sahiptir zira Logos insan ile Tanrı arasında vazgeçilmez bir bağdır.
Her dinde Kurucu Logos'un
kişileşmiş halidir ve bu anlamdaki rolü her zaman sarihtir. Mesih : "Benim aracılığım haricinde
hiçkimse Baba'ya gelemez" demişti. Muhammed : "İlkin Peygamberiyle karşılaşmayan hiç kimse Tanrı
ile karşılaşmayacaktır." ve de : "Beni (peygamberi) gören Hakikati (Tanrı) görmüştür." demiştir.
Budizm'de çarpıcı bir benzerlikle Buda : "Dhammayı gören beni görür ve beni gören Dhamma'yı görür." demişti.
(Samyutta-Nikaya, iii, 120)
Logos ile tam manasıyla
gerçekleşen bu özdeşleşme her Kurucunun (Peygamber veya Avatâra'nın) bu tip mutlak terimlerle konuşmasını
sağlar ve bunu da gerektirir. Eğer öyle olmasaydı ne bir din sorunu ne de kurtuluş için herhangi bir imkan
olurdu.
En temel dini bakış
açısı iki temel gerçekliği yani Tanrı ve insanoğlu veya Halik ve mahluku tasavvur eder. Budizm'de
birine tekabül eden çift Nirvana ve samsaradır. Bu iki gerçeklikten her birinde yine de bir ayırım yapılabilir. İnsanoğlu gözönüne alındığında onun beden ve nefsten
oluştuğu ( biri cismani alem diğeri süptil veya psişik aleme aittir) açıktır. Tanrı gözönüne
alındığında (veya Nirvanik Hakikat) tüm büyük dinlerin metafizikçilerine ve mistik teologlarına göre
aşağıda şekilde ayırım yapılabilir:
(1) İlahi Cevher ("Varlık-ötesi"/Beyond-Being
düzeyi)
"Kişi-Ötesi" Tanrı
(2) Yaratıcı, Sürdüren
ve Hükmeden olarak Tanrı
"Kişisel"
Tanrı
Böylece gerçekliğin dört
düzeyine ulaşıyoruz: iki beşeri ve iki ilahi. En önemlisi iki İlahi ve iki salt beşeri düzey arasında
bulunan Antik ve Ortaçağ filozof ve teologlarının Ruh (Spiritus veya Pneuma) veya Müdrike/Entelekt (Intellectus
veya Nous) dedikleri düzey bulunmaktadır. Ruh veya Müdrike (Sanskritçede
Buddhi), her ne kadar "yaratılmış" olsa da biçim-üstü ve "evrensel"dir. Ona, doğrudan "Nirvanik" veya
İlahi olan tarafından temas edilir. Diğer taraftan nefs biçimsel ve "bireysel"dir. Müdrikemize ait olanlar
bilincimiz ve adalet duygumuzdur. Herşeyin ötesinde Müdrike insanoğlunun Mutlağı idrak etmesi ve Hakikati
bilmesini sağlayan melekedir. Onun -hayvanlardan farklı olan- yeteneğinin kaynağı olan objektivite onu sübjektivite içinde hapsolmaktan
kurtarır. O, tanımı gereği beşeri bir durumdur.
"Müdrike"/Entelekt terimi, hayalgücü, hafıza, duyu ve irade ile birlikte nefsin (anima veya psişe)
içeriklerinden biri olan "zihin" (diskürsif mantık melekesi) ile karıştırılmamalıdır.
Ruh veya Müdrike "meleki"/angelic"
aleme, Platonik arketipler alemine aittir. Müdrike yalnızca, insanın oluşumundaki objektif veya "arketipal"
unsuru destekler. Bu yüzden nefsin "ölçüsü"dür; nefs asla Müdrike'nin "ölçüsü" değildir. Ruh veya Müdrike aynı madalyonun
iki yüzüdür, ilki Varlığa (veya tahakkuk'a) aitken ikincisi Hakikate (veya doktrine) aittir.
Bu arada modern psikologların
Ruh ve nefsi anlamsızca birbirine karıştırmalarının ölümcül bir hata olduğu zira bunun
Ruh'u "yok etmek" anlamına geldiğini ifade etmek belki de önemlidir. Mutlağın -ve objektivitenin- bu intikamla
"yok edilmesi" din ve ruhsallık için yıkıcı sonuçları olmuştur.
Ruh veya Müdrike kavramı
-veya gerçeği- olmadan Tanrı ve insan arasında muhtemel herhangi bir temas olamaz. Deistlerin bu tip bir durumda
olduğu görülüyor. Tanrı "varlık" olarak yaratılmamış Logos iken Ruh veya Müdrike gerçekte yaratılmış
Logos'a tekabül etmektedir. Böylelikle iki "Yüz"e sahip (yaratılmış ve yaratılmamış) Logos insan
ve Tanrı arasında "köprü" kurar.
Yaratılmamış
Logos Mutlak'ta izafınin (Yaratıcı olarak Tanrı) arketipidir
ve yaratılmış logos izafi olanda (bu bir taraftan Hakikat ve Erdem, Sembol ve Takdis; diğer taraftan Avatâra,
Tathagata, Kurtarıcı veya Peygamberdir) Mutlak'ın yansımasıdır.
Budizm'de gerçekliğin
bu beş düzeyi üç "uknum"/hypostases veya Buda'nın "bedenler"i (trikâya) formunda görünür. Bunlar aşağıdaki
gibi sıralanır:
(1) İlahi Cevher "Varlık-Ötesi"
(Beyond-Being) Dharmakaya
("evrensel beden")
(2) Kişisel Tanrı
(yaratılmamış
Logos) "Varlık"/Being
Sambhpgokâya
("saadet beden")
("Logos")
(3)Ruh veya Entelekt
(yaratılmış
Logos)
SPIRITUS, İNTELLECTUS
(4) Nefs/Soul
ANIMA
Nirmânakâya
(geçici beden)
(5) Beden
CORPUS
1. Düzey, "Varlık-Ötesi"
veya İlahi Cevher Mutlaktır. 2. düzey "Varlık" veya Kişisel Tanrı Mutlak'ın kendi kendine ilk
tezahürüdür ve izafiyetin başlangıcıdır. Hindu terimleriyle bu Âtma ve Mâyâ arasındaki ilk ayırımdır.
3.4. ve 5. düzeyler birlikte mahlukatı, varoluşu veya tezahürü oluştururlar.
Rene Guenon'un metafizik terminolojisinde
makrokozmik açıdan 3. düzeyin "biçim üstü tezahür" (Semavi veya meleki alem) olduğu söylenebilir. 2 ve 3. düzeyler
birlikte "daha yüksel Mâyâ" olarak adlandırılmaktadır. Dünyada tezahür/teophany olarak görülen "yüksek Mâyâ"nın
bir iması bulunmaktadır.
Makrokozmik açıdan 4
ve 5. düzeyler birlikte "biçimsel tezahür"ü ("dünya" veya samsara) oluşturur. Bu "düşük Mâyâ" -Tanrı'dan ayrılma
veya sürgün anlamında dünya-dır.
Metafizik açıdan "düşük
Maya" (samsara) beşeri veya ahlaki düzeyde illüzyondur, iğva kaynağıdır ve güçlü bir şekilde
tuzağa düşürür. O, esaret altında tuttuğu kimseleri serbest bırakmakta gönülsüzdür. Tersine "yüksek
Maya" -ihamla ve enteleksiyon ile olduğu kadar ilahi vahiy yoluyla da tefekkür edilebilinen ve ulaşılabilen-
özgürleştirici ve kurtarıcıdır. Hıristiyan terminolojisinde Havva (Eva) ve Meryem (Mary) arasındaki
farktır bu. Budizm'de de acı ve acıdan kurtuluştur.
Büyük dinlerin kurucuları
Logos'un -2.ve 3. düzeyler- enkarnasyonudurlar. 1
Bkn. 1. Frithjof Schuon'un
Etudes Traditionnelles'deki "Les cinq Presences divines" makalesi (Paris)
September-October 1962.
William Stoddart
Çeviri isim bildirmek istemeyen bir hikmet talibine aittir.
Yukarıdaki yazı
William Stoddart; "Outline Buddhism" Foundation for Traditional Studies, 1988, s.27- 39'daki "The Nature and the Teachings
of Buddhism" bölümünden alınmıştır.