Her
dinde Kurucu, Logos'un kişileşmesidir ve onun rolü aslında her zaman ifade edilir. Mesih : "Benim aracılığım
olmaksızın hiç kimse Baba'ya gelemez" demişti. Muhammed peygamber de "Beni gören Tanrı'yı görmüştür"
demişti. Buda : "Dharma'yı gören beni, beni gören Dharma'yı görmüştür" demişti. Mistik birlik yalnızca
Logos yoluyla idrak edilir.
Bu bizi
doğrudan tüm mistisizmlerde kabul edilen üç klasik "aşama"ya (Arapça'da
makamlar) getirmektedir:
I. Arınma
(veya tövbe)
II.
Mükemmellik (veya Aydınlanma) ve
III. Birlik
İkinci
aşama, "Mükemmellik" tam olarak talibin yaratılmış Logos'u özümsemesine tekabül eder. Hıristiyanlık'ta
bu "Mesih'in taklidi" İslamiyet'te -deruni ve sembolik açıdan külli- "Peygamberin Adetini" (Sünnet) yerine getirmek
formunda gerçekleşir. Katoliklikte "Yaşa Meryem" (Ave Maria) İslamiyet'te "Peygambere hayır dua" (salat
ala'n-Nebi) ki her ikisi de yaratılmış Logos'un isimlerini (sırasıyla İsa ve Muhammed) içerir
ve amaca ileten araçtır.
Gördüğümüz gibi mistisizm hem mistik doktrini hem de mistik tecrübeyi içermektedir.
Mistik tecrübe doktrinin, deruni ve birleştirici "idraki"dir. Bu, manevi metot alanıdır. Hinduizm'de manevi
metot yoga ile -günümüzde Batı'da genişçe uygulanan hatha-yoga'dan alınma fiziksel egzersizler değil murakabe
ve birliğin "kral sanatı" raja-yogadır- temsil edilir. Eğer Hinduizm'de veda (bilgi) scientia sacra (kutsal ilim ç.n.) ise o zaman yoga (birlik) buna tekabül
eden ars sacra veya operatio sacra (kutsal işlev-sanat ç.n.)dır. Bu noktada Ortaçağ Fransız mimarı
Jean Mignot'un sözüne tam olarak gönderme yapılabilir : ars sine scientia
nihil. Eğer kişi ne yaptığını bilmiyorsa anlamlı
veya etkili bir şekilde herhangi birşeyi uygulayamaz. Herşeyden önce kişi, hem motivasyon hem de üstlenilen
manevi işin paradigması olan manevi doktrinin öncelikli olarak üzerinde durduğu temeli kavramazsa manevi bir
metodu icra edemez. Eğer metotsuz doktrin ikiyüzlülük veya verimsizlik ise doktrinsiz metot da sapma ve bazı durumlarda
tehlike anlamına gelir. Bu, doktrinin niçin "ortodoks" olması gerektiğini açıklar -bu, temelde hakikatin latif hatlarıyla uyuşmaktır. Burada beşeri icattan başka
bir şey olmayan sözde-doktrinin sapmanın en güçlü sebeplerden biri olduğuna dikkat edilmelidir.
Bu noktalar
vurgulanmalıdır çünkü mistisizm tarafından cezbedilen pek çok kişi, kendilerine : neyin tecrübe edileceğini
sormadan ve dini geleneğin disiplinine uymakla sağlanacak koruma veya manevi bir otoriteden alınacak izin ve
rehberlik olmaksızın her ne pahasına olursa olsun "tecrübe"ye can atıyorlar. Metodun doktrinden bu tarz
gayrimeşru şekilde çekilip alınması zarar vericidir. En hakiki
ve etkili manevi metot yola uygun olandır en tehlikelisi de kişiye uygun olandır. Dini ayin ve törenlerin ehliyetsiz
kullanımından (yani profanlaştırma) doğan pek çok psikolojik ve manevi zararla ilgili kayıtlar
bulunmaktadır.
Geçmişte,
hakikati bilmek fakat -zayıflık, arzu veya gurur sebebiyle- onu uygulamakta
başarısızlık diğer bir deyişle iki yüzlülük sorunuydu sapıklık değil- modern
zamanların karakteristiği ise genellikle "sahte bir samimiyet"le biçimlenmiş- bir sapıklıktır.
İçinde yaşadığımız çağda en tipik şey
başka yerde olduğu gibi burada da tepe üstü durmaktır! Yeni kusur eskisinden son derece daha kötüdür. Her "arayış"ın,
kişi ister hatırlasın ister hatırlamasın kaçınılmaz olarak bir nesnesi olduğu, mistik
veya manevi arayışın nesnesinin ise En yüksek Hakikat veya Tanrı olduğu unutulmuştur. Böyle
bir nesne cezadan muaf olunmadan hafife alınamaz.
Yoga,
Tanrı ile onun üzerine yoğunlaşarak bir olma yolu veya metodudur. Bunun özellikle doğrudan formu (Hindu
terimleriyle)olan japa-yoga bir mantra'nın (İlahi İsim veya İlahi İsmi içeren bir ibare) sürekli
zikrini içermektedir.Mutatis mutandis, bu manevi metot tüm mistisizmlerde merkezi bir rol oynar. Örneğin Mahayana Budizm'de
zikir Tibetçe Mani Japonca'da Nembutsu formunda uygulanır. İslamiyet'te manevi talibe İsmin zikriyle "Tanrı'nın
hatırlanması" anlamına gelen zikrullah'tan başka bir şey emredilmez. Hesikazm'de (Doğu Hıristiyanlığı
mistisizmi) İlahi İsmin zikri "İsa Duası" formunu alır, uygulama The Way of a Russian Pilgrim12'de
canlı bir şekilde tarif edilmiştir. Batı Hıristiyanlığında benzeri bir metot Kutsal İsim kültüdür. Bu, ortaçağda gelişmiş ve onbeşinci yüzyılda
Azize Siena'lı Bernardino tarafından dokunaklı ve tek bir noktaya yoğunlaşmış bir zihinle
vaz edilmiştir: "Tanrı'nın dünyanın kurtuluşu için yarattığı herşey İsa'nın
İsmindedir" Uygulama Jesu-Maria zikri formunda, İtalyan Capuchin rahibesi Consolata'ya bu yüzyılın ilk
döneminde verilen ilhamlarla ihya edilmişti.13
İfşa
edilen İlahi İsim üzerine bu yoğunlaşma metodu, mistisizmin insanoğlunun günahkar öznelliğine
dizginleri serbestçe vermeye karşı olduğunun açıkça göstergesidir. Aslında günahkar öznelliğin
ilham edilen Nesnenin normatif ve dönüştürücü etkisine, dini ayin veya sembolle maruz kalması söz konusudur. Bu
bakımdan Aziz Paul "Hayır ben değil bendeki Mesih" diyebilirdi. Aynı zamanda ve hatta daha ezoterik olarak
bu, "nesne" olarak görülen bizim değersiz benlikçiliğimizin susturulması ve içkin Özne olan ilahi Özne'nin
etkisinin çabuklaştırılmaya maruz bırakılmasıdır 14. Bu imkan İslamiyet'te bir hadis-i kutsi'de (Peygamberin ağzından çıkan "İlahi söz") "Ben (Tanrı) onun
(kulun) işitmesiyle işitirim"15 tasavvur edilir. Her iki sürecin aracı İlahi İsmin (hem Özne hem Nesnedir) kesin bir geleneksel ve ortodoks yapı içinde ve otantik bir manevi üstadın
icazetiyle yapılan zikridir.
Bazı
dinlerin mistisizmlerinde ruhun Tanrı'yı arayışı seven ve sevilenin karşılıklı
arzusu şeklinde sembolize edilir. Aziz Haç'ın John'u örneğin, bu sembolizmi aşağıda bazı
mısraları verilen mistik şiirinde kullanır:
Oh noche
que guiaste
Oh noche
amable mâs que el alborada:
Oh noche
que juntaste
Amado
con amada
Amada
en el Amado transformada!
Ey beni
böylesine aydınlatan gece!
Ey doğan
güneşten daha sevimli gece!
Ey Seven
ve sevileni
Bir
kılan gece
Seven
sevilende dönüştü, sevginin yolculuğu gerçekleşti! 16
Descubre
tu presencia,
Y mâteme
tu vista y hermosura;
Mira
que la dolencia
De amor
que no se cura
Sino
con la presencia y la figura
Varlığını
açıkça ifşa et
Ve yok
et beni güzelliğinle,
Çünkü
kazanılan acılar öylesine aziz ki
İyileşemez
sevgiyle
Bir
tek sevenin varlığı haricinde.17
16.
yüzyılın bir çocuğu olan Aziz Haç'ın John'u objektif doktrinden çok kendi "sübjektif" tecrübelerini, daha
önceki bir kaç yüzyıl öncesi mistikleri gibi aktarmayı istedi. Ve yine
de tüm mistik çabanın İlahi Nesnesinden asla sapmadı. Uygulama düzeyinde talipler için bir yönergesinde örneğin,
şunları söylemişti: "Tüm iyilikler Tanrı'dan alınmadır" Nefsin öznelliği belirsizdir; yalnızca
objektif gerçeklik mutlak kesinlik olan nefsin ötesinden gelir.
Mistisizm
daha önce her dinde -ayrı ve belirli bir İlahi Vahiy olarak anlaşılan her dinde- yer alan deruni veya
manevi boyut olarak tanımlanmıştı. Din bir "çevre" (periphery) ve bir "merkez" (center)den diğer
deyişle bir egzoterizm ve bir ezoterizmden oluşmuştur. Egzoterizm ilahi ifade veya içerdiği ezoterizmin
bir aracıdır, ezoterizm mukabili egzoterizmin biçim-üstü özüdür. Mistisizmin veya ezoterizmin -bazıları
tarafından yanlışlıkla "ortodoks dışı" olarak görülmüştür- hiçbir şekilde özünü
içerdiği dini biçimciliği yıkamamasının sebebi budur.
Diğer
taraftan "biçimi" fazlasıyla aşan "öz" kaçınılmaz olarak biçimi bazen "kırar". Bazı zamanlar
salt mistisizm ve saygıdeğer egzoterik otorite arasındaki çatışmalar mevcut olur; ortaçağ Hıristiyanlığında
Meister Eckhart'ın İslamiyet'te Hallaç'ın durumları -biri suçlanmış diğeri öldürülmüştür-
vurucu örnekler sunmaktadır. Bununla birlikte Eckhart, şu sözünü ettiğinde formu pozitif bir şekilde kırdığını
ifade etmişti: "Öze ulaşmak için kabuğu kırmalısınız". Biçimleri bu şekilde "aşma"nın
kendi düzeyi içinde bir dinin biçimlerini kaba bir ihlal olan sapkınlığın tamamen zıttı olduğunu
eklemeye gerek yoktur. Biçimler yalnızca "yukarıdan" (veya "içeriden") aşılabilirler. Biçimleri "aşağıdan"
(veya "dışarıdan") ihlal etmek -veya basitçe reddetmek- onları aşmanın tamamen zıttıdır.
İnsanlar hariçte geleneksel biçimleri/formları mümkün olabildiğince mükemmelen icra etmelidir. Bu, yukarıda
açıklandığı gibi talibin yaratılmış Logos'u özümlemesi için gerekir. İnsan yalnızca
mükemmel olduğu -veya aşabildiği- şeyi Tanrı'ya sunabilir.
Mistisizm
insanın Tanrı için duyduğu sevginin hakikati ve insanın Tanrı ile birliğidir. O, Sübjektiviteye, Objektiviteye, Neşe'ye ve Birliğe düzülen ilahidir- bu üç İlahi Uknum
(Hypostases) birdir. Belirli görünümlere ve genel kanının tersine mistisizmin her zaman ortodoks bir yapı içinde
nasıl geliştiği vurgulanmıştır. Ancak mistisizm biçimleri "yukarıdan" (veya "içeriden")
aştığından hiçbir sınır tanımaz. Onun özü Mutlak ve Sonsuzluk ile birdir. Son sözü İslam'ın
büyük mistiklerinden ve tüm zamanların en büyük mistik şairlerinden biri olan Mevlana Celaleddin Rumi'ye verelim:
"Ben
ne Hıristiyan, ne Musevi ne Mecusi ne Müslüman'ım. Ben ne Doğu'dan ne Batıdan, ne karadan ne denizdenim....
İkiliği bir kenara koydum ve iki dünyanın bir olduğunu gördüm. Bir'i arıyor, Bir'i biliyor, Bir'i
görüyor, Bir'i anıyorum. O, İlk, Son, Zahir ve Batın'dır."
William
Stoddart
Çeviri
isim bildirmek istemeyen bir hikmet talibine aittir.
1. Modern sübjektivizm'de ifade edilen şey yalnızca zaten izafi yani arzuya
sahip, duygusal ve hayali ego olan süjedir; o, kendisini bizzat ifade etmek için mutlaka, seçimini keyfice yaptığı
objektif unsurları kullanır bir yandan da kendisini kibirli ve aptalca bir şekilde objektif gerçeklikten ayırır.
Modern dünyada "tamamen sübjektif" olan varlığını yalnızca
dilini dışarı çıkararak ve uluyarak duyurabilir ve modern "avant-garde" şiirin de tam tanımı
budur.
2. Bu,
"teistik olmayan" Budizm dinini de içerir zira burada da En Yüksek Hakikate farklı bağlamlarda Dharma ("Yasa"),
Atma ("Benlik") Nirvana ("Sönme") veya Bodhi ("Bilgi") gibi çeşitli şekillerde işaret olunması aşkınlık
ve mutlaklık olarak görünür.
3..
Bu kelime tamamen etimolojik manada kullanılır ve "gnostisizm" olarak
bilinen ilk Hıristiyanlık tarihinde akıma ifade etmez. Yunanca'dan gelen "Gnosis", Sanskritçe jnana (ki aslında
aynı kökten gelmektedir) Arapça'da marifet karşılığında kullanılan İngilizce'deki
tek uygun terimdir.
4. "Sevgi
Yolu"nda (bhakti veya muhabbet) Tanrı "Varlık" düzeyinde tasavvur edilir (Rab ve abidin her zaman ayrı kalması
sonucuna gider) Diğer yandan Bilgi Yolunda (jnana veya marifet) Tanrı
"Varlık-Ötesi" veya "Cevher" düzeyinde tasavvur edilir.
5. İstisnai
olarak, Hıristiyanlıkta Dionysius the Areopagite, Meister Eckhart, Albertus Magnus ve Angelus Silesius gibi büyük
figürler de dahil "Bilgi Yolu"nda görünenler olmuştur. Bunun gibi jnanilerin eserleri tam olarak Hıristiyanlığın
genel bhaktik ikliminde dalgalanmalara yol açmaya meyilliydiler.
6. Sat-Chit-Ânanda
"Bilinen-Bilen-Bilgi" veya "Sevilen-Seven-Sevgi" olarak da yorumlanabilir.
7. Bu,
kurtuluşun gizemi olan insan aracılığıyla gerçekleştirilen İlahi Eylemdir.
8. Bu,
güneş altındaki her birlikte örneğin evlilik birliğinin temsilinde de kolayca görülecektir.
9. Aynı
ayırım Aziz Gregory Palamas'ın İlahi Öz ve İlahi Enerjiler doktrininde de yapılmaktadır.
10.
Bkz. özellikle Esoterizm as Principle and as Way (Perennial Books, London, 1980)
11.
Deizm'in hatası tam olarak Logos'un rolü ve hiçbir köprü tasavvuru kavrayışına sahip olmamasıdır.
12.
The Way of a Pilgrim, S.P.C.K., London, 1954. (Bu eser "Rus Hacının Yolu" adıyla Türkçe'ye çevrildi S.P.)
13.
Jesus appeals to the world Alba House (Society of St. Paul), Staten Island NY 10314, 1971.
14.
İdrak veya metodun ikili yönünün bu sentezi Frithjof Schuon'un yazılarından alınmıştır.
Özellikle bkn. Eye of the Heart (World Wisdom Books, Bloomington, Indiana, 1997), bölüm "Microcosm and Symbol."
15.
Benzer bir düşünce Azize Avilalı Teresa'nın kelimelerinde de yankılanmaktadır: "Bedeni olmayan Mesih'in
şu an dünyada sizin bedeninize sahiptir, elleri yoktur fakat sizin ellerinize sahiptir, ayakları yoktur fakat sizin
ayaklarınıza sahiptir; sizin Mesih'in dünyadaki merhametini arayacak gözleriniz vardır; iyiyi yapmaya yönelecek
ayaklarınız ve şu an bizi kutsayacak elleriniz var."
16.
Professor E. Allison Peers tarafından İngilizce'ye çevrildi.
17.
Roy Campbell tarafından İngilizce'ye çevrildi.
Yukarıdaki
yazı William Stoddart'ın "The Unanimous Tradition" ed. Ranjit Fernando The Sri Lanka Institute of Traditional Studies,
Colombo, 1991'de yer alan "Mysticism" adlı makalesinin çevirisidir.