mor'a dogru

yoga
Home
inisiyatik bilgi
bilgi ve vizyon
metafizik
fi'l ilahiyyat: metafizik
kendini bil
hakikat nedir
bilgelik
bireysellik
PERSPEKTiF-METiNLER
tradisyon:1.gelenek üstüne
tradisyon:2.gelenegi anlamak
tradisyon:3.gelenege karsi adet
hermetizm
hermescilik hakkinda
dini SINIRLARI asmak
MODERNiZM
modern bilim ve insanin düsüsü
modernizm ve islam
cagin ruhu
cagdas dunyada kutsal
KOZMiK UYUM UYGULAMALARI
nefisini bilen rabbini bilir...
rüya ve gerçek
kozmik uyum:1.mistisizm
iman ve ibadet
yoga
halidi hikmet
SiSTEMiN SESLENiSi
tanridan Allah'a...
hakikat yolculari
1:mevlana
2:muhyiddin ibn arabi
iSARETLER
isaretler:sayilar alemi
1:ebced hesabi
ezoterik ögretiler
1:ezoterizmi anlamak
guncel:1
KADiM DOGU
1:budizmin dogasi ve ogretileri
kadim dogu:2 hint tradisyonu
1:taoizm
2:yoga
bhagavat-gita
kadim dogu:3 islam tasavvufu
tasavvuf nedir?
tasavvufta varolus mertebeleri...
2:tasavvufi kavramlar a: irsad-mürsid

corb2702.jpg

YOGA'YA DAİR

 

Yoga, eşyanın doğasının izin verdiği veya talep ettiği her seferde kendisini ifşa edebilmesi gereken  ilkenin en doğrudan ve de en geniş tezahür imkanıdır: bu ilke, beşeri mikrokozmosu  ilahi akıza açmak için oluşturulan, esasen bir "teknik" -veya bir "simya"-dır. Yoga, "zihinsel varlığın aktivitelerini durdurmak"olarak  tanımlanır ve daha kesin konuşmak gerekirse yalnızca bir Yoga -mükemmel konsantrasyon sanatı ki onun iki temel formu Hatha-Yoga ve Raja-Yogadır ve diğer Yogalar   (ör. Laya ve Mantra) onun (bu sanatın çev.) muayyen usulleri (modalities) veya gelişmeleridir- vardır.  Yoga'nın aynı zamanda -kelime anlamının "Birlik" olmasından ötürü- "irfan" (jnana), "sevgi" (bhakti) ve "eylem" (karma)in üç büyük yolunu da ifade ettiği doğrudur fakat yogik sanatı karakterize eden ilkeyle bağlantı bu durumda daha dolaylıdır. Patanjali'nin Sutralar'ında ve ilgili diğer eserlerde tanımlandığı kadarıyla Yoga her zaman, "vecd" (ecstasy) veya samadhi1 yoluyla "birliği" -entelektüel, cismani, ahlaki ve bazen duygusal unsurların yardımıyla- idrak etmeye yönelik deruni simya veya teknik yollar mecmuudur.

Aşağıdaki örnek şu anda kurulu  ayırımı belirginleştirmeye hizmet edecektir -fazla şematik olduğu kabul edilse bile öğreticiliği hiç de daha az değildir: jnana ile "tevazu", izafiliğinin bakış açısından mütalaa edildiğinde egonun hiçliğinin farkındalığıdır; bhakti ile tevazu her yerde mevcut olan Sevgilinin güzelliğinin önünde benliğin alçalması, İlahi Şân önünde benliğin yok oluşudur; karma ile aynı fazilet kişinin komşusuna kayıtsız hizmeti, benliğin Tanrı aşkına alçakgönüllülüğü olur; fakat daha mutlak yogik bakış açısından aynı fazilet "geometrik" veya "fiziksel" bir şekilde olacak;  hayvani özün (animic substance) aktivitelerini "seviyelendirme", tüm zihinsel kabullerden çekilme şeklinde görünecektir.

 

Hakikaten  beşeri bir iradeden değil eşyanın doğasından neşet eden bir "manevi tekniğin" mümkün oluşu, Yoga'nın faydasız ve hatta "suni"2 ve hakiki Tanrı sevgisine zıt olduğuna ilişkin itiraza (ki fazlasıyla beşeri bir itirazdır bu!) yanıt oluşturur. Aslında yogik ilkenin temeli insanın kozmolojik yönünde yatmaktadır, bu yön, mikrokozmosa "yarı-geometrik" ve sonuçta  hissin saiklerine göre muhakemenin dolambaçlı yollarına yabancı disiplinleri uygulamayı ima eder. Yani bu disiplinler,  kelimenin "ahenkli etkiler ve tepkiler"in bütün alemine uygulanması ve bu yüzden kozmosun "gayri şahsi (impersonal)" kanun ve güçlerine muhatap olan herşeyi kastederek kullandığımız  saf "fiziksel" bir karaktere sahiptir. Diğer yandan daha derin bir perspektife göre bakıldığında yogik ilke, insanın sanki Sonsuz'da adım atması gibi bir fikir üzerine kuruludur; insanın cevheri -o, bu cevher sayesinde mevcuttur ve bilir- tıpkı bir parça buzun, üzerinde yüzdüğü sudan başka birşey olmaması gibi sonsuz "dan başka bir şey değil"dir; insanoğlu, eğer deyim yerindeyse  "katılaşmış Sonsuz"dur. Yalnızca bizim katılığımız, tefessüh etmiş halimizin donukluğu bizi ilk-mevcut Lütfa nüfuz etmemizi engeller. Yoga uygulaması bizi sonsuzca "çevreleyen" Nur'a karşı oluşan kabuklarımızı -kozmik yapımızın temeli üzerinde- kırmak sanatıdır. Şüphesiz buna, hiçbir "tekniğin" bizatihi yeterli olamayacağı, "fiziksel"in asla tek başına olamayacağı ve insana kendi sınırlarının ötesine geçmesine yardım edemeyeceği, insanın basitçe gayri şahsi  (impersonal) unsurlar yığını değil müdrike ve iradeye de sahip olduğu bu sebeple de yaşayan bir ego olduğu şeklinde itiraz edilecektir. Bu ifadeler önemli iddialardır  fakat tam olarak da bu sebeple yogik disiplinlere her zaman akli (intellectual) ve ahlaki unsurlar, murakabe ve fazilet unsurları eşlik eder. Yoga, kutsallık "üretmez"; o, kendi karakteristik ilkesine indirgendiğinde her şeye rağmen olumsuzlayıcı bir aktivite olarak görünür, Hinduların tabiriyle, bir setin kırılmasıyla karşılaştırılabilir. Bu ameliye bizatihi herhangi bir şey üretmeksizin suyun bir alanı doldurmasına izin verir. Yalnızca idrak (intellection) -veya sevgi- birliği, pozitif manada, Tanrı'nın yardımıyla, duruma göre şu veya bu derecede kavrayışa ulaşır.

 

Yogik ilmin "teknik" veya "gayri şahsi" (impersonal) karakteri onu sevgiden ziyade irfana (gnosis) bağlarken müzikal saikin bir şekilde "şahsi" (subjective) karakteri onu irfandan ziyade sevgi yoluna bağlar.3

 

Semitik ve Avrupalı zihinler birbirine indirgenemez alternatiflere temayül ederler oysa Hindu zihni tab'an bütünleştirme (integration) ve sentezlerle işler. Bir Batılı için "manevi bir teknik" anlayışını dindarlık (piety) ve fazilet tavrıyla uzlaştırmak güçtür; bu "soğukluk" ve "sıcak"lığın karışımı ona iltisak (cohesion), samimiyet ve güzellik bakımından eksik; tamamlayıcı durumlar ona birbirine indirgenemez muarızlar şeklinde görünür oysa bir Hindu güçlük çekmeden görünürdeki tezatları (antagonism) uzlaştırır,  onları aynı temel ve tek gayenin kutupları olarak mütalaa eder, hatta o kadar ileri gider ki kendi seçimini tamamen objektif bir tarzda, manevi bir fırsatla uyumla değişen bir perspektif olarak dikkate alır. Pratik manada konuşulacak olursa Avrupalı kendisini şu alternatiflerin önünde görür; ister,  "teknik" bakış açısını küçümsediği ve onu "fakirizm"den başka bir şey olarak görmediğini ispat eden dindarlık, fazilet, görev, ahlaki güzellik ve lütfun cömert hediyesine inansın isterse dini duyguculuğa karşı dursun (bu bakış açısının doğru veya yanlış olup olmaması burada sözkonusu değildir) batılı insan, yogik bakış açısı için her iki durumda dindarlık ve fazileti ya hor görecek veya en azından hafife alacak ve Yoga'nın ahlak ile ilgisi olmayan (amoral) -dikkat ahlak dışı demek değil bk.dipnot ç.n.- yönünü4 savunmaya meyl edecektir, böyle bir reaksiyonun kendi üslubu içinde çoğunlukla hissi (sentimental), fakat "soğuk" bir tarzda olduğu ve bu durumda bizim tereddütsüz, en azından olduğunu iddia ettiği şey olan dindar duyumculuğu tercih ettiğimiz söylenilmelidir.

 

Hıristiyanlık genel yapısı içinde bir sevgi yoludur; bu sebeple "objektivitesi" yoluyla irfan (gnosis) ile ilişkili yogik unsur ön planda görünmez; onunla Hesikast geleneğinde -Yunan Kilise Babalarına sıkıca bağlı olduğu gerçeğiyle irfanın vechelerini içerir- ve de farklı bir form altında Aziz Haç'ın John'unun mistisizminde karşılaşılır. Şüphesiz burada belirtilmelidir ki -herhangi bir irfan sorunundan ayrı olarak- Tanrı sevgisi tanımı gereği nahissidir (unsentimental), o, herşeyden önce  "Tanrı için seçim yapan" iradenin eylemidir ve bu "irade" "duygusallık" (emotivity) ile eş anlamlı değildir. Bu, irade Bilmeye bağlı olduğunda doğrudur fakat durum, iradenin duyguya bizatihi kaçınılmaz şekilde düşman olduğu bir durum değildir zira saf irade yolu, irade her zaman ister bilişsel (cognitive) ister duygusal (emotive) bir unsura bağlı olsun kavranılamazdır.

 

Ancak Hindu bhakti nin de az veya çok hissi maneviyat -ve de her şeye rağmen tutkusal (passional)- olup olmadığı tartışılacaktır. Burada yanıtımız Hinduların, Batılılardan daha az bireyci ve daha çok "kozmik" aynı zamanda daha çok "estetik" ve daha az ahlakileştirilen "manevi mizacının", onların murakabeye ait plastisiteleri, hissiliklerinin belirli özelliklerinin izah edilmesini gerektirdiği şeklinde olacaktır. Ayrıca Hindu güçlü mantıkçı olsa bile rasyonalizme çok az eğilimlidir, bu olgu paradoksal olarak görülmemeli çünkü hindu, herşeyden önce müdrikesi eşyanın temellerine açık sezgisel bir tiptir. O, batılılar gibi kavramsal olanı geliştirmez, rasyonel alternatiflerden söz bile edilemez, metafiziksel idealar onu, az veya çok işlevsiz bir arkaplanda biçimlendirmekten uzak olması bir yana tersine onun (hindunun ç.n.) metodlarına, her ne kadar etkisi şüphesiz bhakta'da  jnana'dan çok daha dolaylı da olsa fiili olarak katılır.5

 

Frithjof Schuon

Çeviri isim bildirmek istemeyen bir hikmet talibine aittir.

Dipnotlar

 

1. "Vecd" (ecstasy) kelimesi "kendinden geçmenin" (rapture) tarzı veya derecesine bağlı olarak çeşitli anlamları içerebilir fakat her durum o, dünyevi bilinçten bir "uzaklaşmayı" (departure) işaret eder ister bu uzaklaşma nitelik olarak aktif veya pasif veya bu iki niteliğin kombinasyonu şeklinde olsun.

 

2. Bu standartlarla hükmedildiğinde tüm dini törenlerin (sacraments) ve diğer ritlerin "suni" olabildikleri çok kolayca unutulmaktadır zira onların geçerlilikleri rahibin zihni veya ahlaki çabasına bağlı değildir.

 

3.  Hıristiyan mistisizmi  zaman ve mekanda çeşitli modaliteleri içerir: İlk dönem Hıristiyanlığında İslam'da olduğu gibi "sevgi" ve "irfan" (gnosis) arasında bir ayırım vardır fakat bu ayırım Hinduizm'deki kadar sistematik değildir. Hıristiyan bhakti irfandan ayrı durur ve sadece dogmalara dayanırken Hıristiyan jnana,  Rhenis mistiklerinde bulunan Kilise Babalarının irfanının son yankıları her zaman -Sufilerdeki gibi- sevgi unsurunu içerir.

 

4. Herhangi bir keskin teknik bakış açısına bağlı olan bu gayri şahsi ve ahlakla ilgisi olmayan (amoral) - bu, "ahlaki olmayan" (immoral) demek değildir- nitelik Yoga'ya esasında ahlaki kuralların eşlik etmesini önlemez ne de onun bhakti durumunda olduğu gibi bazen hissi tavırlarla  müttefik olmasına mani olmaz; fakat Batılıları Yoga uygulamasına cezbeden ilişkiler bunlar değildir.

 

5. Gözönüne aldığımız Hindu'nun tradisyonel bir zihniyete sahip olduğunu ve kalıtsal eğilimlerinin anti-tradisyonel bir yöne sapıp "corruptio optimi pessima" sözünü kanıtlamadığını  söylemeye bile gerek yok. Hinduizm, daha kesin konuşmak gerekirse içsel olarak doğru argümanların karşısında reddedilebilecek kavramlar anlamında "dogmalar"a sahip değildir; ki bu kavramların daha yüksek bir hakikat, kozmoloji üzerine kurulu metafizik ve buna dayalı bir tahakkuk noktasından reddedilebileceği söylemekle aynı anlama gelir. Mamafih Hinduizm'in kutsal metinde yer alan sembolleri kendi düzeylerinde Semitik dogmalar kadar sarsılmazdır ve bu da Hindu öğretisinin filozofların fikirleriyle hatalı bir şekilde karşılaştırılmasının önüne geçer. Hiçbir ortodoks Hindu Vedaların herhangi bir görüş açısından yanlışlanabileceğini iddia etmez.

 

Yukarıdaki yazı Frithjof  Schuon, "Language of the Self", (İngilizce'ye) trans. Marco Pallis-Macleod Matheson, Ganesh & Co (Madras) Private Ltd. 1959'dan ilgili bölümden kısaltılarak alındı. Her sayfadaki ayrı ayrı rakamlarla dipnotlar kolaylık olması açısından dizi şeklinde sıralandı.