mor’a doğru bildiri:
özelde her hayat
genelde tüm varoluş biçimleri,
kainatın sonsuzluğunda muazzam ve akıl almaz tek yapıyı ikmal eden hem değersiz hem de hakiki
tek değer olan birer ayrıntıdan
ibarettir. bir şeyin hem değersiz hem de tek değer olmasında bir çelişki yok. mesele sadece perspektif
meselesidir. yani olmak ya da olmamak mevzuu.
varoluşun
temel yasalarından birisinin çiftler halinde
konumlanış yasası olduğu ortadayken değer kavramının ne kadar uçuk olduğu
ve öznel bir yorumdan öte anlamı olmayan, olabildiğine soyut bir kavram olduğunu görebiliyorsan yolculuğun
kutlu olsun. şayet bunu göremiyorsan yolu değil, sen kendini inkar ediyorsun. çünkü çiftler halinde konumlanış,
değerlerin de iki uçlu sonsuzluğuna işaret eder; sen ve öteki…ne tarafa bakarsan bak kendinden önce hep
ötekini görürsün. bu reddiyenin korkusundan
kendini inkara sapmaktır.
zaten mor’a
doğru giden yolca bulunmuş şu prensip de bizce bunu tanıtlar: insan ya reddeder ya inkar eder, başka
bir seçeneği yoktur!
inkar etmiyorsan
reddediyorsundur. ama neyi?
reddiye insanoğlunun
geliştirdiği en mükemmel düşünce biçimidir: bu bilinç yalnızca fani olma zorunluluğu taşıyan
fenomenlerin baki olan tekliğe kurban edilme metodudur. gerçek diye sunulan ve hakikatin tekil yapısından sahte
ile beraber tezahür edeni bir amaç değil araç olarak görmek ve onun verdiklerini ve aldıklarını yadsımaktır
reddiye.
o halde biz diyoruz
ki: reddedebildiklerin kadarıyla varsın.
bu mor’a doğru giden yolcu için icat edilmiş bir prensip değil bizzat varoluşun yasalarından
birisidir. bize kalan sadece anlamaya çalışmak ve ezeli sistemin yarınında da devam edecek olan hakikatin
yeni tecellilerine göre tekâmülümüzü
tamamlayıp varoluşumuzu ikmal etmektir.
bunun için amaç-kapsam-teveccüh-nihayet
doğrultusunda bilinçlenme, bu bilinçlenme ile başlayacak vizyon-irade-ilim-çaba tertibi neticesinde aydınlanma
ve son olarak hakiki bilinçsel semaya
yükseliş mor’a doğru
giden yolculuğun menzilleridir.
bu yol; herhangi
bir felsefi, dini, kültürel, siyasi çerçeveye şartlanmışlık taşımadığı gibi kozmik döngü gereği bireyselliğin öne çıktığı çağımızın
gereklerine uyumluluk amacıyla toplu bir harekete ve belirli bir metoda da sadık değildir. bunun manası;
bıraktığı izlerin takibini de sadece meşrebi bir metot olarak gördüğümüz celaleddin rumi’nin
pergel metaforunda gösterdiği gibi bir ayağımız kendi zaman ve mekanımızda sabitlenmişken
diğer ayağımızla evrensel açılımları hissetmektir. bu nedenle yüz yıllar sonra aynı
çağrı bize de meşru gözükmektedir: ne olursan ol yine gel!
amacımız
kesinlikle kimseye bildiğimizi sandığımız hakikati öğretmek değildir, sadece yolculuğumuzda
hak edenlerle hak etmiş olduklarımızı paylaşmaktır.
mor’a
doğru, anti-modernist ve düşüncecidir. belli bir uç hareketini temsil etmekten ziyade modern çağın insanlığa
vurduğu darbeyi gözler önüne sermek ve bu kurtulanısı devirden çıkış için düşünsel umutları
bir çatı altında toplama çabası sarf eder.
umulur ki hakikat
bizi özgür kılsın!