İnsanoğlu, asırlar ve asırlar boyunca, karşılaştığı pek çok olayın
üstesinden gelememenin aczi ile; bir yerlere, bir şeylere sığınma, bir şeylerden medet umma duygusu
içinde, aklı erebildiğince çeşitli nesnelere tapınma hissi duymuştur.
Bu tapınma, medet isteme, başarı isteme gibi duygular da doğal olarak insanı çeşitli
tanrı kavramlarına yönelmeye ve onlardan arzuları doğrultusunda birşeyler umut etmeğe itmiştir.
İşte bu yöneliş içindeki insan, kendisinde güç vehmettiği, arzuladıklarını verebileceğini
sandığı çeşitli nesneleri artık bir tanrı olarak görmeğe başlamış; ve böylece
de tanrılara tapılma dönemine girilmiştir.
Tapılacak tanrıları önce yeryüzünden seçen insanoğlu, bu anlayış içinde, kâh madenlere,
kâh nebatlara, kâh da hayvanlara tapınma yoluna gitmiştir...
Daha sonraki aşamada, yeryüzündekilerin de bir tanrı değil, kendisi gibi bir ölümlü olduğunu fark
edince; Nebi ve Rasûller tarafından yeryüzünde yaşayan bu varlıkların tanrı olamayacağı
kendilerine idrak ettirilince, artık bu tanrılarına tapmaktan vazgeçmişlerdir... Ancak ne var ki, bu defa
da semada bulunan, tanrı kabul ettikleri varlıklara yönelmişler ve çeşitli yıldızlara
tapınmaya koyulmuşlardır...
İnsanoğlu neyin üstesinden gelememiş, neyin sırrını çözememiş ise, o, insan için
bir bilinmez güç olarak kalmış ve onda bir "tanrılık" kavramı kabul edilmiştir...
Oysa yerde veya semâda bir tanrı fikri günümüz bilimsel verilerine tamamiyle ters düşen varsayımdan
başka bir şey değildir... Ve nitekim bu bilimsel gerçekliğe ters düşen varsayım Kur'ân-ı
Kerim tarafından da kelime-i tevhidle "tanrı yoktur" ifadesiyle reddedilmektedir..
Asırlar ve asırlar öncesinde ateşe ve yıldızlara tapınarak, "tanrı" mevhumu
ile kendini kozaya hapseden insanoğlu; daha sonraki devirlerde de yetiştikleri çevrelerin şartlandırmaları
ile, tefekkürden uzak bir biçimde yaşam sürmelerinin pahasını "tanrılarına" köle olmak ve
bununla kendilerini tatmin etmek suretiyle ödemişlerdir... Elbette ki kozalarını günden güne daha kalınlaştırmak
ve daha içinden çıkılmaz hale getirmek suretiyle!...
Hazreti Muhammed Aleyhisselâm , Mekke' de kendisinin "ALLAH RASÛLÜ" olduğunu açıkladığı
zaman, sadece KÂBE'de 360 tane tanrıyı sembolize eden, 360 tane PUT bulunmaktaydı!.. İnsanlar,
her biri bir ayrı görev yapan 360 tanrıyı simgeleyen bu 360 puta tapınarak tatmin yolu içindeydiler...
Düşünemiyorlardı yerde ya da semâda bir tanrı olamayacağını... Çünkü henüz evrenin
gerçek boyutları hakkında bir fikirleri yoktu!...
Yeryüzünde, ya da semada bir yıldızda oturup, dünyayı ve dünya üzerindeki insanları yöneten; onların
işlerine kâh karışıp, kâh da onları kendi hallerine bırakıp imtihan eden; yukarıdan
insanların davranışlarına bakıp, onları tanımaya çalışan; ve nihayet hoşuna
giden işler yapanları cennetine, emirlerine uymayanları da cehennemine yollayacak olan bir tanrı!..
İşte bu vehim içindeki insanoğlunun. o yeryüzündeki ya da semâdaki tanrısına yaranmak,
onun gözüne girmek için, yapmadığı saçmalıklar kalmıyordu...
Hatta, Hazreti Ömer'in ifadesiyle, kurabiyeden, tanrılarını sembolize eden putu yapıyor;
önce onun karşısına geçip tapınıyor; sonra da oturup afiyetle o tanrıyı temsil eden putu
yiyorlardı.... Ve hatta, vehmettiği, var sandığı tanrıya yaranmak için sekiz yaşındaki
kızını diri diri mezara koyup üzerine toprak atarak, onu ölüme mahkum ediyorlardı !..
TANRI - İLÂH, tapınılan varlık anlamına gelir.. Öğülen, yüceltilen, büyütülen
ve bütün bunların karşılığında da kişiye istek ve arzuları istikametinde bağışlarda
bulunacağı umulan varlıktır TANRI!..
O tanrı, sana bir takım emirler verecek; ve sen, onun emirlerine uyarak onun gönlünü edeceksin, ki
seni cennetine soksun; sana sayısız dünya güzellikleri bağışlasın; ya da kendi hür aklın,
hür iraden ile ona karşı gelmek suretiyle onun düşmanlığını kazanacaksın ve o da bu
yüzden senden intikam alıp, seni türlü türlü azaplara dûçar edecek!..
İşte insanlar bu yanlış, batıl ve ilkel düşünce ve inanç içinde tanrılara taparlarken;
Hazreti Muhammed Aleyhisselâm, "ALLAH RASÛLÜ" olduğunu, almış olduğu vahiy sonucu olarak
açıklayıp; artık insanların tanrıya tapmaması için elinden gelen gayreti göstermeye başladı..
"TANRI YOKTUR SADECE ALLAH VARDIR" mesajıyla insanlara gerçeği anlatmaya başlayan Hazreti Muhammed'in
vurguladığı bu gerçek, KELİME-İ TEVHİD şeklinde formüle edilmişti...
Neydi, KELİME-İ TEVHİD'in mânâsı....
Ahmed Hulûsi
Bu yazı "Hz. MUHAMMED'İN AÇIKLADIĞI
ALLAH” Kitabından alınmıştır