“İnsanın geliştiği falan yok. Yalnız kusurlarına
alışıyor o kadar.”
Oğuz Atay

İNİSİYATİK BİLGİ VE DİN DIŞI "KÜLTÜR"
İnisiyatik nitelikli öğretiyle
ilgili bilgi ile tamamen zahiri öğretim ya da din dışı bilgi arasındaki her tür karışıklıktan
sakınmak gerektiğini daha önce belirtmiştik. İnisiyatik nitelikteki bilgi sadece teorik bir bilgi bile
olsa ve "gerçekleşme"ye ancak bir hazırlık mahiyetinde de olsa, din dışı bilginin bu bilgiyle
hiçbir ilişkisi gerçekten yoktur. Ancak bu nokta üzerinde özel olarak durmak zorundayız, zira bunun gerekliliğini
çok sıkça tespit etmek zorunda kaldık, şöyle ki: Bir defa oldukça yaygın olan bir peşin hükümden
kurtulmak gerekiyor; bu peşin hüküm, din dışı ve "dünyevi" anlamda, "kültür" diye adlandırmanın
uygun olduğu şeyin inisiyatik bilgi karşısında, sadece hazırlık mahiyetinde bile olsa,
bir değeri olmasını istiyor, oysaki onunla gerçekten hiçbir ortak noktası yoktur ve olamaz da.
Prensip olarak, burada tam anlamıyla
bir ifade eksikliği söz konusudur: Hangi derecede ele alınırsa alınsın, din dışı öğretim,
inisiyatik bilgiye hiçbir şekilde yarar sağlamaz ve (din dışı bakış açısının
onaylanmasının doğurduğu entelektüel yozlaşma konusunda yapılan her türlü ihtiyat kaydına
rağmen) onunla hiçbir şekilde bağdaşamaz.70 Bu bakımdan, o sadece önemsiz bir şeymiş
gibi tıpkı bir makine mesleğinin icrasında elde edilen el becerisiyle ya da günümüzde oldukça moda olan
"kültür fizik" ile aynı nitelikte imiş gibi gözükür. Esasında, bizi meşgul eden bakış açısına
yerleşen biri için bütün bunlar tamamen aynı niteliktedir. Ama burada tehlike, sözümona bir "entelektüalite"nin
aldatıcı görünüşüne insanın kendini kaptırmasıdır; ki bunun saf ve gerçek entelektüalite
ile kesinlikle hiçbir ilgisi yoktur; ayrıca, çağdaşlarımız tarafından "entelektüel" kelimesinin
kesinlikle ve ısrarla kötüye kullanılması da bu tehlikenin çok büyük bir tehlike olduğunu kanıtlamaya
yeterlidir. Diğer başka sakıncalar arasında, tamamen farklı nitelikteki şeyleri kendi aralarında
birleştirmek ya da daha ziyade karıştırmak istemek gibi bir eğilim de sıkça ortaya çıkmaktadır.
Bu konuda, Batı'daki bazı inisiyatik teşkilatlarda tamamen din dışı bir "nazariyat" türünün
işin içine sokulmasından tekrar söz etmeye gerek yok, ama daha önce birçok vesilelerle belirtmiş olduğumuz,
modern bilimle geleneksel bilgi arasında bir bağ ya da bir benzerlik kurmak için yapılan bütün girişimlerin
sadece boş bir çaba olduğunu hatırlatacağız.71 Hatta bazıları birincisinde ikincisinin
"tasdikler"ini bulduklarını iddia edecek kadar ileri gitmektedirler, sanki değişmez prensipler üzerine
dayanan bu geleneksel bilgi, modernlerin "bilim" adıyla süslemekten hoşlandıkları belli belirsiz ve el
yordamıyla yapılan bu araştırmanın farazî ve durmadan değişen sonuçlarından bazılarıyla
arızî ve tamamen zahirî bir uygunluktan en ufak bir yarar sağlayabilirmiş gibi!
Ama özellikle şu anda meselenin bu
yönü üzerinde ve hatta, bu aşağı (ve çoğu zaman da tamamen aldatıcı, oyalayıcı) bilgiye
abartılmış bir önem atfedildiği zaman ve daha üstün bir bilginin zararına olabilecek şekilde
bütün faaliyetini oraya tahsis ettiği zaman, doğabilecek tehlike üzerinde durmamıza gerek yoktur. Çünkü daha
üstün bilginin ihtimali bile böylece tamamen hor görülecek ya da meçhul kalacaktır. Gerçekten çağdaşlarımızın
büyük çoğunluğunun durumunun böyle olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu tür kimseler için, inisiyatik bilgi ya da
hatta genel olarak geleneksel bilgiyle bir ilişki kurmak meselesi, kuşkusuz söz konusu bile olamaz, çünkü onlar
böyle bir bilginin olduğunu bile düşünmezler. Ama, bu aşırı uç noktaya gitmeksizin, din dışı
öğretim, prensip olarak değilse bile, fiilen çoğu zaman gerçek bilginin edinilmesine bir engel teşkil
edebilir, yani etkili bir hazırlığın tam zıddıdır ve bunun nedenleri de çok farklıdır;
şimdi onlar üzerinde biraz daha ayrıntılı olarak durmamız gerekmektedir.
Her şeyden önce, din dışı
öğretim bazı alışkanlıkları zorla kabul ettirir ki daha sonra onlardan kurtulmak az ya da çok
zor olmaktadır; üniversite öğretiminin olağan sonucu olan sınırlandırmaların ve hatta saptırmaların
şekil ve öz bakımından bozulmaların çoğu zaman çaresi bulunmamaktadır. Ayrıca, bu can sıkıcı
etkiden bütünüyle kurtulmak için, ancak istisnaî bir durum olabilen özel yetenekler gerekir. Biz burada tamamen genel bir
tarzda konuşuyoruz ve "uzmanlık"ın kaçınılmaz sonucu olan görüş darlığı ya da
onun için edinilmiş "derin bilgi"ye genellikle eşlik eden "entelektüel miyopluk" gibi daha özel sakıncalar
üzerinde durmuyoruz. Burada gözlemlenmesi esas olan şey şudur: Her ne kadar din dışı bilgi kendi
içinde farklı ise de, o bilgiyi insanın zihnine sokma metodları, inisiyatik bilgiye giriş yolu açan metotların
inkarıdır.
Sonra, yine ihmal edilemeyecek bir engel
olarak, sözümona bir bilginin genellikle neden olduğu bir nevi kendini aşırı beğenmişliği
de hesaba katmak gerekir; hatta çoğu insanlarda, bilgi düzeyi ne kadar aşağı, ne kadar yetersiz ve başlangıç
düzeyinde ise, kendini aşırı begenme duygusu da o kadar belirgindir. Nitekim, "günlük yaşam"ın olağan
durumlarının ve işlerinin dışına çıkılmasa bile, ilköğretimin bu konudaki zararları
bazı önyargılı fikirlerin sağduyularını köreltmediği kimseler tarafından rahatlıkla
bilinir. Şurası gayet aşikârdır ki, iki cahilden, hiçbir şey bilmediğini anlayan, bir şey
bildiğini zannedenden daha çok bilgiyi elde etmeye elverişlidir. Birincinin sahip olduğu tabiî imkanlar, eğer
deyim yerindeyse, dokunulmamış imkânlardır, oysaki ikincinin imkânları "bilinç altına atılmış"
gibidir ve artık serbestçe gelişemez haldedir. Nitekim, söz konusu bu iki birey nezdinde eşit bir iyi niyet
olduğu kabul edilseydi bile, yine de her hâlükarda onlarda bizi zihnini doldurduğu sahte fikirlerden bir an önce
kurtulmak zorunda kalırdı, oysaki diğeri en azından, Masonluk inisiyasyonunun sembolik olarak "metallerin
kabuğunun soyulması" diye belirlediği şeyin anlamlarından birisini temsil eden bu hazırlık
niteliğindeki ve olumsuz işten muaf tutulurdu.
"Kültürlü" denilen insanlarla ilgili olarak
çoğu kez tespit etme fırsatını bulduğumuz bir olguyu kolaylıkla bununla açıklayabiliriz;
genel olarak bu kelimeyle neyin anlaşıldığını biliyoruz: Burada, gücü ne kadar sınırlı
ve ne kadar düşük olursa olsun, birazcık sağlam bile olsa, bir öğretim dahi söz konusu değildir,
fakat tür şeyden (söz eden) yüzeysel bir "üstünkörü bilgi", özellikle "edebî" , her hâlükarda tamamen kitabî ve şifahî/sözlü
olarak, her şeyden hatta hiç bilinmeyen konular da dahil güvenle bahsetme imkânı veren bir eğitim söz konusudur.
Bu parlak görüntülerle baştan çıkarılmış ve bu görüntülerin yokluktan/hiçlikten başka bir şeyi
kapsamadığını fark etmeyen kimselere kuruntu vermeye elverişli bir durumdur bu. Bu "kültür", bir
başka düzeyde, genel olarak, az önce ilköğretim konusunda hatırlattığımız sonuçlara oldukça
benzer sonuçlar üretir; elbette bunun istisnaları vardır, zira olur ki böyle bir "kültür" alan kimse de onun haklı
ve gerçek değerini takdir edecek kadar ve bizzat ona kanmayacak ve aldanmayacak kadar tabîî mutlu yeteneklerle donatılmış
olabilir; ama bu istisnaların dışında, "kültürlü" insanların büyük çoğunluğu, zihinsel
durumları gerçek bilginin alımına en elverişsiz olanlar arasında sayılmalıdır derken
hiçbir şekilde mübalağa etmiyoruz. Onlarda bu gerçek bilgiye karşı, çoğu zaman bir bilinçsiz, bazen
de bilinçli bir karşı koyma, bir direnme vardır; hatta ezoterik ya da inisiyatik nitelikteki her şeyi,
kesinlikle ve herşeyden önce, açıkça inkâr edenler bile, bu konuda en azından tam bir fayda eksikliği
gösterirler; ve hatta öyle olur ki, konular hakkındaki bilgisizliklerini ortaya sayıp dökermiş gibi yaparlar,
sanki bu onların gözünde, "kültür"lerinin kendilerine vermiş olduğu üstünlük belirtilerinden biriymiş
gibi! Burada bizim en ufak da olsa konuyu saptırma ve çarpıtma gibi bir niyetimizin olduğu zannedilmesin. Biz
burada, sadece Batı'da değil, fakat aynı zamanda Doğu'da da birçok vesilelerle görmüş olduğumuz
durumları tam olarak dile getiriyoruz; ve zaten bereket versin ki Doğu'da bu tür "kültürlü" insan tipinin fazla
bir önemi yoktur; bu tür bir insan tipi yakın zamanlarda ve belli bir düzeyde "batılılaştırılmış"
bir eğitimin ürünü olarak ortaya çıkmıştır; bu arada hemen belirtelim bu "kültürlü" insan tipi aynı
zamanda zorunlu olarak bir "modernist"tir.72 Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Bu tür insanlar, din
dışı insanlar arasında gerçekten "inisiyasyona en az elverişli" olanlardır ve onların en
ufak fikirlerini dahi hesaba katmak gerçekten son derece akılsızca bir şey olur, isterse bu bazı fikirlerin
sunulmasını oraya adapte etmeyi denemek için olsun! Kısacası, genel olarak "kamuoyu" kaygısının
da mümkün olduğu kadar "anti-inisiyatik" bir tutum olduğunu burada ilave etmek uygun olur.
Bu vesileyle, bu değerlendirmelerle
sıkı bağlantısı olan bir diğer noktayı da netleştirmeliyiz, şöyle ki: Münhasıran
"kitabî" her bilginin inisiyatik bilgiyle, sadece teorik aşamasında ele alınmış olsa bile, hiçbir
ilişkisi yoktur. Bu, söylediğimiz şeylerden sonra aşikâr olarak gözükebilir, çünkü sadece kitabî
bir inceleme olan her şey, hiç kuşkusuz en zahirî eğitimin bir parçasını oluşturur; eğer
biz burada ısrar ediyorsak, bunun nedeni şudur: Çünkü, muhtevası inisiyatik nitelikte olan kitaplara dayanan
bir incelemede insan yanılgıya düşebilir. Bu tür kitapları "kültürlü" insanlar tarzında okuyan bir
kimse ya da hatta o kitapları "derin bilginler" (érudits) tarzında ve din
dışı metotlara göre okuyan bir kimse, bu şekilde gerçek bilgiye fazla yaklaşmış olamayacaktır,
çünkü o oraya onun gerçek anlamına nüfuz etmeye ve onu belli bir derecede özümsemeye imkan vermeyen eğilimler taşır.
Müsteşrikler bu konuda, gerçekten özellikle çarpıcı bir örnektir; genellikle onların bu konuyu hiç kavrayamamaları
ve anlayamamaları bunu kanıtlar. Bir başka durum da, bu kitapları kendi derûnî çalışması
için "dayanak" olarak alan kimse -ki esas olarak o kitapların rolü budur- kelimelerin ötesinde kendi imkânlarının
gelişmesi için bir dayanak noktası gördüğünü ve onlarda bir vesile gördüğünü bilen kimsenin durumudur.
Biz burada özet olarak dilin elverişli olduğu ve bizim daha önce sözünü ettiğimiz özellikle sembolik kullanıma
yeniden dönüyoruz. Kolayca anlaşılacaktır ki bunun basit bir kitabî incelemeyle hiçbir ortak yanı
yoktur, her ne kadar kitaplar bu işin hareket noktası olsalar da. İnsanın hafızasına sözlü bir
yığın kavramları doldurması, gerçek bilginin gölgesini bile taşımaz; sadece zahirî şekillerle
etrafı sarılmış "ruh"un n üfuzu önem taşır; böyle bir nüfuz varlığın bizzat kendinde
mukabil imkânları taşıdğını varsayar, çünkü her bilgi esas itibariyle bir tanımadır;
bu varlığın bizzat mahiyetine bağlı olan bu nitelik olmazsa, o zaman inisiyatik bilginin en yüksek
ifadeleri -bu bilgi açıklanabilir olduğu ölçüde- ve bizzat bütün geleneklerin Kutsal Kitapları sadece bir "ölü
belge" ve flatus vocis hükmünde olacaktır.
Rene Guenon Çeviren Mahmut Kanık
Yukarıdaki yazı Rene Guenon, "İnisiyasyona Toplu Bakışlar
II" Hece Yayınları, Ankara, 2003'den alınmıştır.
|