mor'a dogru

kozmik uyum:1.mistisizm
Home
inisiyatik bilgi
bilgi ve vizyon
metafizik
fi'l ilahiyyat: metafizik
kendini bil
hakikat nedir
bilgelik
bireysellik
PERSPEKTiF-METiNLER
tradisyon:1.gelenek üstüne
tradisyon:2.gelenegi anlamak
tradisyon:3.gelenege karsi adet
hermetizm
hermescilik hakkinda
dini SINIRLARI asmak
MODERNiZM
modern bilim ve insanin düsüsü
modernizm ve islam
cagin ruhu
cagdas dunyada kutsal
KOZMiK UYUM UYGULAMALARI
nefisini bilen rabbini bilir...
rüya ve gerçek
kozmik uyum:1.mistisizm
iman ve ibadet
yoga
halidi hikmet
SiSTEMiN SESLENiSi
tanridan Allah'a...
hakikat yolculari
1:mevlana
2:muhyiddin ibn arabi
iSARETLER
isaretler:sayilar alemi
1:ebced hesabi
ezoterik ögretiler
1:ezoterizmi anlamak
guncel:1
KADiM DOGU
1:budizmin dogasi ve ogretileri
kadim dogu:2 hint tradisyonu
1:taoizm
2:yoga
bhagavat-gita
kadim dogu:3 islam tasavvufu
tasavvuf nedir?
tasavvufta varolus mertebeleri...
2:tasavvufi kavramlar a: irsad-mürsid

corb2026.jpg

MİSTİSİZM

 

 

Mistisizmin varlığını reddeden ve onu tümüyle görmezlikten gelenler haricinde genel görüş onun "En Yüksek Hakikat" ile ilgili olduğudur. Söz konusu ilişki çoğunlukla "tecrübi" bir tarzda ve sıkça kullanılan "mistik tecrübe" deyimiyle mütalaa edilir -tecrübenin farazi  nesnesi  "En Yüksek Hakikat" sıradan duyularımızla ilişkisinde gizli ve aşkındır. Bu mistik tecrübe "iletilemez" ve özellikle de tecrübenin farazi nesnesinden şüphe edildiğinde genellikle küçültücü bir anlamda dile getirildiği şekliyle tamamen sübjektiftir.

Bununla beraber "mistik tecrübe" kadar "mistik doktrin"in de varlığı kabul edilir. Bu sebeple, en azından aktarılabilen (zira doktrin ile kastedilen şey budur) ve "objektif" olan  birşey vardır, çünkü aktarılabilen herhangi birşeyin objektif hatta hayali olduğunun ispatlanabileceği bir objenin olması gerekir.  Sübjektif olan aktarılamaz 1 fakat onun objesi -en azından kavramsal terimlerle- aktarılabilir. "Tarif edilemeyen ve iletilemeyen bir şeyi tecrübe ettim." demek halihazırda bir tarif ve iletidir. Bu tip bir şey üçüncü bir insan tarafından objektif olarak ve tarifin yeterliliğine, işitenin duyarlılığına ve nesnenin gerçekliğine bağlanır hatta taraflardan birinde mukabil bir bağı harekete geçirebileceği kabul edilir. Bu, istenilen şartlarda az veya çok derecede işitende benzeri bir sezgi veya "tecrübe"nin uyandırılabileceği anlamına gelir.

Hem "mistik tecrübe" hem "mistik doktrin"in farazi nesnesi En yüksek Hakikattir. Mistik doktrin bunu Bir, Mutlak, Sonsuz, Yüce Benlik, Yüce Varlık veya diğer başka isimlerle adlandırabilir ve mistik tecrübenin onunla herhangi bir derece ve tarzda birleştiği kabul edilir. Görünürdeki bu amaçla da "mistik yol" veya "mistik patika"dan da bahsedilir. Bu; Bir, Yüce Benlik veya Yüce Varlık -bu isimlerin hepsi En Yüksek Hakikat'e verilmektedir- ile "birleşme" (unification) sürecidir.

Tüm bunlardan  mistisizm veya mistik tecrübenin iki kutbu yani mistik doktrin ve mistik yol veya patikanın olduğu açıkça ortaya çıkar. Bu sebeple mistisizmde diğer alanlarda olduğu gibi doktrin ve metot veya teori ve pratik söz konusudur. Mistisizmin söz konusu iki unsuru bu deneme boyunca ayrıntılarıyla ele alınacaktır. Mistisizmin geçerliliği ve müdafaası hemen söyleyelim ki onun nesnesinin geçerliliği ve müdafaasına bağlıdır. Eğer bu gerçek ise tecrübe de geçerlidir ve tasvir edilebilir, üçüncü bir insan topluluğuna iletilebilir ve onlarda tevlit ettirilebilir.

Sıkça yapıldığı gibi mistisizmden boşlukta varolma kapasitesine sahip bağımsız bir varlık (entity) izlenimi verebilecek tarzda söz ettim. Böyle bir izlenim yanlış olabilirdi zira mistisizm uygulamada yalnızca şu veya bu vahyi dinin çatısı altında görünmektedir. Elbette mistisizmin her dinin deruni veya manevi boyutunu oluşturduğunu söylemek doğru olurdu. Zahiri dini çatı şahsi egzoterizm (zahirilik ç.n.) iken mistisizm ezoterizmdir (batınilik ç.n.). Egzoterizm herkes içindir fakat onun mukabili ezoterizm yalnızca kendisine bir çağrı hissedenler içindir. Egzoterizmden farklı olan ezoterizm empoze edilemez, kesinlikle bir istidat meselesidir.

"Tüm yolların aynı zirveye götürdüğü" söylenir. Bu sembolde dinlerin çeşitliliği koni veya dağın çemberine ait taban etrafında başlangıç noktalarının çokluğuyla sembolize edilir. Işınsal (radial), yukarı çıkan patikalar mistik yollardır. Mistisizmin birliği yalnızca zirve noktasındaki bir gerçekliktir. Yollar çoktur fakat amaçları birdir. Bu amaca yaklaştıkça çeşitli yollar az veya çok birbirine benzemeye başlarlar fakat yalnızca Zirvede birbirleriyle çakışırlar. O zamana kadar benzerlikler ve analojilere rağmen birbirlerinden ayrı dururlar ve elbette her yol kendine özgü koku veya renkle doludur -İslam mistisizmi açıkça Hıristiyan mistisizmi değildir- fakat Zirvede bu çeşitli renkler (hâlâ sembolik konuşuyoruz) renksiz Nur'da yeniden bütünleşirler. İslam mistisizmi ve Hıristiyan mistisizmi yalnızca Tanrı'da birdir.

Farklı dinlerin biraraya geldiği yerdeki bu "renksiz Nur" noktası ezeli felsefe (philosophia perennis) veya ezeli din (religio perennis) in temelidir. Her dinin kaynağı bu, biçim-üstü, ilahi hakikattir ve her din onu içine alır. Her egzoterizmin kaynağı onun mukabili ezoterizmdir ve her ezoterizmin kalbi ezeli din religio perennis -veya salt/saf durumdaki ezoterizmdir.

Tüm dinlerde mistisizmin amacı, Bir, Mutlak, Sonsuz, Yüce Benlik, Yüce Varlık2 gibi isimler de alabilen Tanrı'dır. Hikemi (sapiential) veya "tesofik" mistisizmde amacın, tecrübe edilebilen, yaşayan bir Hakikat olarak tasavvur  edilen Hakikat olduğu söylenir. Mistisizmin bu sebeple üç bileşeni bulunur: Tanrı veya En Yüksek Hakikate ilişkin doktrin ("mistik doktrin"), "Tanrı veya En yüksek Hakikat ile birlik ("mistik tecrübe") ve ilkinden ikincisine sevkeden hareket ("mistik yol"). Diğer bir deyişle: Birlik doktrini, Birliğin tecrübesi ve Birleşme yolu.

Mistik doktrin metafizik veya mistik teolojiyle bir ve aynıdır. Mistik tecrübe, külli veya en azından yeterli derecede mevcut  olduğunda kurtuluş (salvation) veya özgürlük (liberation) söz konusudur. Ve mistik yolun amacı "manevi idrak"tır yani, hariçten deruna, inançtan şuhuda (vision) veya (skolastik terimlerle) Kuvveden Fiile doğru ilerlemedir.

Çoğu insan Hinduizm'de duyurulan üç temel manevi idrak tarzına aşinadır: karma-marga ("Eylem Yolu"), bhakti-marga ("Sevgi Yolu") ve jnana-marga ("Bilgi Yolu"). Bunlar Sufizmin boyutları veya üç dereceye karşılık gelir: mehafe ("Korku"),  muhabbet ("Sevgi") ve  marifet("bilgi" veya "Gnosis")3.

Daha kesin konuşmak gerekirse yalnızca bhakti ve jnana (yani muhabbet ve marifet) mistisizmi oluşturur: mistisizm ya sevgi yolu, ya bilgi yolu veya bu ikisinin kombinasyonudur. Mesih'in Martha ve Meryem kızkardeşleri evine kabul ettiğindeki durum hatırlanacaktır. Hıristiyanlıkta "Martha Yolu" olarak bilinen şey Hindu karma-marga, dini yükümlülük ve iyi eylemler yolu ile paralledir. Diğer yandan murakabe veya mistik yol, iki tarzı yani bhakti-marga ("Sevgi Yolu") ve jnana-marga ("Bilgi Yolu")nu bir araya getiren "Meryem'in Yolu"dur. Karma aslında tamamen egzoteriktir/zahiridir fakat hem bhakti hem jnana'da her zaman karmik bir bileşen bulunduğunu vurgulamak gerekir. Sevgi Yolu ve Bilgi Yolu, her ikisi de mutlaka Korku veya uyum unsurunu içinde taşır. İnanç ve kulluktan müteşekkil Sevgi Yoluna gelince, o, dogmatik ve spekülatif teoloji formunda jnana unsurunu dolaylı olarak içerir. Bu unsur böyle bir entelektüel spekülasyonda yatmaktadır onun nesnesinde değil, sevgi yolunda bhakti sorunu olamadığı halde jnana açısından sorun içermektedir ve tanımı  gereği sınırlıdır4. Diğer iki unsurun her birinin Yolundaki huzura (presence) karşılık karma, bhakti ve jnana (veya mehafe, muhabbet ve marifet) şeklindeki üç Yol üç muayyen ve kolaylıkla ayırt edilebilir dini gaye tarzıdır.

Belirli bir zahidin bağlı olduğu yollar konusuna gelince bu, ağırlıklı olarak mizaç ve istidat meselesidir. Bu durum Yol'un bireyi seçmesidir bireyin Yol'u değil.

Tarihen konuşmak gerekirse, Hıristiyan mistisizmi temelde "Sevgi Yolu" olarak nitelendirilirken Hindu mistisizmi ve İslam mistisizmi "Sevgi Yolu" ve "Bilgi Yolu"ndan müteşekkildir. "Sevgi Yolu"nun dili herhangi bir mistisizmin açığa vurduğu göze batar benzerlikte bir yankıya sahiptir fakat Hinduizmin daha jnanik ibareleri ve Sufizmin daha "gnostik" ibareleri yalnızca Hıristiyanlığa veya herhangi bir derecede bhaktik maneviyat formlarına aşina olanların kulaklarında garip bir etki bırakmaya meyillidirler.5

Tüm çeşitliliği içinde dinin amacı kurtuluştur. Öyleyse egzoterizm (zahirilik) ve ezoterizm (batınilik) arasındaki farklılık nedir? Egzoterizm biçimcidir (formalistic) fakat inanç ve kulluk ona derinlik verebilir. Ezoterizm, tanımı gereği "derin" -biçim-ötesi-dir ve yalnızca onunla ilgili istidadı olanlar için esas oluşturur. İmdi biçimler aşılır ve biçimler özün/cevherin (essence) sembolik ifadeleri olarak görülür. Ezoterizm'de de inanç temeldir fakat onun ihlas ve -"idrak"e yönelik çaba anlamında- külli taahhüt anlamı vardır. Metafizik açıdan egzoterizm ve ezoterizm arasındaki farklılık (biçimcilik (formalism) ve hikemi mistisizm ('sapiential mysticism' arasında) nihai Amacın nasıl tasavvur edildiğinde yatmaktadır: egzoterizmde (ve bhaktik ezoterizmde), Tanrı "varlık" (Yaratıcı ve Hakim) düzeyinde tasavvur edilir: egzoteristin dini şevki ne kadar derin ve yüce olursa olsun  Rab ve abid her zaman  ayrı kalır. Diğer yandan jnanik  ezoterizmde  Tanrı "Varlık-Ötesi" (İlahi Öz/Zat) düzeyinde tasavvur edilir. Bu düzeyde  Rab ve abid (ikincisinin ilkinin imajında yaratıldığı bilinir) ortak bir özü paylaşır ve bu, nihai İlahi Birliğin imkanına kapı aralar.

Daha önce gönderme yapılan "sübjektif" ve "objektif" şeklindeki  iki kavramın çıktığı yere tam olarak işaret etmek faydalı olabilir. Bununla ilişkili olarak en doğrudan anahtar Uluhiyet için yapılan Hindu adlandırması Sat-Chit-Ananda'dır. Bu ifade genellikle "Varlık-Şuur-Saadet" olarak tercüme edilir. Bu doğrudur ve kişinin "Varlığı" İlahi Obje (Aşkın Tanrı veya En Yüksek Hakikat) "Şuuru" İlahi Süje (İçkin Tanrı veya Yüce Benlik), "Saadeti" -ikisinin uyumlu biraraya gelişi- İlahi Birlik olarak görmesini sağlar. Bu yüzden Sat-Chit-Ananda için yapılacak en temel tercüme "Obje-Süje-Birlik"tir. Bu, tüm muhtemel objeler ve süjelerin ve ilki için ikincisinin duyduğu arzunun model veya kaynağıdır.6

Uluhiyetin bu üçlü yönü evrenseldir ve tüm dinlerde bulunur. Hıristiyanlıkta bu ana dogmadır: Tanrı Baba, Tanrı Oğul, Tanrı Kutsal Ruh. Hıristiyan Üçlemesi ve "Varlık-Şuur-Saadet" arasındaki benzerlik Yunan Kilise Babalarının bazı doktrinel ifadelerinde ve de Aziz Augustine'nin Hıristiyan Üçlemesini "Varlık-Bilgelik-Yaşam" şeklindeki adlandırmasında da görülebilir. Herşeyden önce titiz bir monoteizm dini olmasına karşın İslamiyet'te bazı sufi ibareleri Uluhiyetin benzer üçlü yapısını hatıra getirmektedir. Daha sonra manevi idrak konusunda ele alınacak olan  Sufizm'de Tanrı'nın İsmi'nin tekrarı (zikr) yoluyla bu benzerlik görülebilir. Bu bağlamda Tanrı'nın yalnızca zikredilen (mezkur) değil fakat aynı zamanda bizde zikreden (zakir) hatta zikrin kendisi olduğu söylenir zira son tahlilde zikir Tanrı'nın deruni Eylem (zikr)inden başka birşey değildir7. Böylece temel "Obje-Süje-Birlik" üçlüsünün bir başka formu olan  Mezkur-Zakir-Zikr üçlüsüne sahip oluruz. Bu önemli ilişki mistisizmin teori ve pratiğinin en temel özüdür zira bu "Birlik" in divinis insanın Tanrıyla birleşmesinin misali ve modelidir8. Hindu, Hıristiyan ve Sufi doktrin bunun niçin böyle olduğunun izahında uyuşurlar.

Mistik doktrinin bazı büyük dinlerden kaynaklanan en önemli karakteristiklerinden biri - örneğin Şankara, Eckhart ve İbn Arabi gibi  jnanik veya gnostik mistiklerin risalelerinde bu açıktır- bizatihi Tanrı'da Tanrı ile onun Zatı arasında, "Varlık" ile "Öz" arasında veya "Varlık" ile "Varlık-Ötesi" arasında yapılan ayırımdır9. Genel teolojik doktrinde Tanrı ve insan arasında veya Yaratılmamış (Uncreated) ile yaratılmış (created) arasındaki ayırım  temeldir. Diğer yandan mistik veya ezoterik doktrin bu iki terimin her birinde ayırıma gider. Böylelikle Yaratılmamışta ("Öz" veya "Varlık-Ötesi" olarak görülür) yaratılmış olanın hali hazırda bir temsili bulunur ve bu "Varlık" olarak Tanrıdır. "Varlık-Ötesi" "Varlığın" ilkesidir ve Varlık olarak Tanrı (dünyanın Yaratıcısıdır) varoluş veya yaratılışın ilkesidir.

Yaratılışta -bizatihi izafidir- yapılan bir ayırım bulunur zira yaratılışta Yaratılmamışın (Mutlak) bir yansıması Hakikat ve Erdem, Sembol ve Ayin, Peygamber veya Kurtarıcı formunda görünür. Bir kez daha mistik doktrin mistik birlik hakikatini açıklar çünkü kendisini "yaratılmış" Sembol ve Ayinle (örneğin, hakikatte, güzellikte, erdemde, Ökaristte veya İlahi İsmin Zikrinde) birleştirerek mistik, yaratılmamış Uluhiyet ile birliği (veya yeniden bütünleşmeyi) idrak eder. Yalnızca yaratılmışın ayinsel mükemmelliğiyle Yaratılmamışa varılabilir. Bu, Hıristiyanlıkta "Mesih'in taklidi" yoluyla veya İslam'da Sünnetin icrasıyla ifade edilen şeydir.

Bu izah "Varlığın" (Mutlakta izafinin önceden temsili) nasıl yaratılmamış Logos olduğunu oysa Mutlağın izafide (yani; hakikat, güzellik, erdem, Peygamber, Kurtarıcı) yansımasının yaratılmış Logos olduğunu açıklayan Frithjof Schuon'un  yazılarından alınmıştır10. Bu "köprü" (yaratılmış ve yaratılmamış yönüyle Logos) olmaksızın yaratılmış ve Yaratılmamış, insan ve Tanrı arasında hiç bir temas mümkün olamazdı11; her ikisinin arasındaki uçurum kapatılamazdı. Bu "İkiliksizlik" (veya Şankaranın metafiziğindeki terimi kullanacak olursak Advaita) değil "ikilik" ve mistisizmin tamamen zıttı olurdu.

Her dinde Kurucu, Logos'un kişileşmesidir ve onun rolü aslında her zaman ifade edilir. Mesih : "Benim aracılığım olmaksızın hiç kimse Baba'ya gelemez" demişti. Muhammed peygamber de "Beni gören Tanrı'yı görmüştür" demişti. Buda : "Dharma'yı gören beni, beni gören Dharma'yı görmüştür" demişti. Mistik birlik yalnızca Logos yoluyla idrak edilir.

Bu bizi doğrudan tüm mistisizmlerde kabul edilen  üç klasik "aşama"ya (Arapça'da makamlar) getirmektedir:

I. Arınma (veya tövbe)

II. Mükemmellik (veya Aydınlanma) ve

III. Birlik                      

 

İkinci aşama, "Mükemmellik" tam olarak talibin yaratılmış Logos'u özümsemesine tekabül eder. Hıristiyanlık'ta bu "Mesih'in taklidi" İslamiyet'te -deruni ve sembolik açıdan külli- "Peygamberin Adetini" (Sünnet) yerine getirmek formunda gerçekleşir. Katoliklikte "Yaşa Meryem" (Ave Maria) İslamiyet'te "Peygambere hayır dua" (salat ala'n-Nebi) ki her ikisi de yaratılmış Logos'un isimlerini (sırasıyla İsa ve Muhammed) içerir ve amaca ileten araçtır.

 

 Gördüğümüz gibi mistisizm hem mistik doktrini hem de mistik tecrübeyi içermektedir. Mistik tecrübe doktrinin, deruni ve birleştirici "idraki"dir. Bu, manevi metot alanıdır. Hinduizm'de manevi metot yoga ile -günümüzde Batı'da genişçe uygulanan hatha-yoga'dan alınma fiziksel egzersizler değil murakabe ve birliğin "kral sanatı" raja-yogadır-  temsil edilir.  Eğer Hinduizm'de veda (bilgi) scientia sacra (kutsal ilim ç.n.) ise o zaman yoga (birlik) buna tekabül eden ars sacra veya operatio sacra (kutsal işlev-sanat ç.n.)dır. Bu noktada Ortaçağ Fransız mimarı Jean Mignot'un sözüne tam olarak  gönderme yapılabilir : ars sine scientia nihil.  Eğer kişi ne yaptığını bilmiyorsa anlamlı veya etkili bir şekilde herhangi birşeyi uygulayamaz. Herşeyden önce kişi, hem motivasyon hem de üstlenilen manevi işin paradigması olan manevi doktrinin öncelikli olarak üzerinde durduğu temeli kavramazsa manevi bir metodu icra edemez. Eğer metotsuz doktrin ikiyüzlülük veya verimsizlik ise doktrinsiz metot da sapma ve bazı durumlarda tehlike anlamına gelir. Bu, doktrinin niçin "ortodoks" olması gerektiğini açıklar  -bu, temelde hakikatin latif hatlarıyla uyuşmaktır. Burada beşeri icattan başka bir şey olmayan sözde-doktrinin sapmanın en güçlü sebeplerden biri olduğuna dikkat edilmelidir.

 

 

Bu noktalar vurgulanmalıdır çünkü mistisizm tarafından cezbedilen pek çok kişi, kendilerine : neyin tecrübe edileceğini sormadan ve dini geleneğin disiplinine uymakla sağlanacak koruma veya manevi bir otoriteden alınacak izin ve rehberlik olmaksızın her ne pahasına olursa olsun "tecrübe"ye can atıyorlar. Metodun doktrinden bu tarz gayrimeşru şekilde çekilip alınması zarar vericidir.  En hakiki ve etkili manevi metot yola uygun olandır en tehlikelisi de kişiye uygun olandır. Dini ayin ve törenlerin ehliyetsiz kullanımından (yani profanlaştırma) doğan pek çok psikolojik ve manevi zararla ilgili kayıtlar bulunmaktadır.

Geçmişte, hakikati bilmek fakat  -zayıflık, arzu veya gurur sebebiyle- onu uygulamakta başarısızlık diğer bir deyişle iki yüzlülük sorunuydu sapıklık değil- modern zamanların karakteristiği ise genellikle "sahte bir samimiyet"le biçimlenmiş- bir sapıklıktır. İçinde yaşadığımız  çağda en tipik şey başka yerde olduğu gibi burada da tepe üstü durmaktır! Yeni kusur eskisinden son derece daha kötüdür. Her "arayış"ın, kişi ister hatırlasın ister hatırlamasın kaçınılmaz olarak bir nesnesi olduğu, mistik veya manevi arayışın nesnesinin ise En yüksek Hakikat veya Tanrı olduğu unutulmuştur. Böyle bir nesne  cezadan muaf olunmadan hafife alınamaz.

Yoga, Tanrı ile onun üzerine yoğunlaşarak bir olma yolu veya metodudur. Bunun özellikle doğrudan formu (Hindu terimleriyle)olan japa-yoga bir mantra'nın (İlahi İsim veya İlahi İsmi içeren bir ibare) sürekli zikrini içermektedir.Mutatis mutandis, bu manevi metot tüm mistisizmlerde merkezi bir rol oynar. Örneğin Mahayana Budizm'de zikir Tibetçe Mani Japonca'da Nembutsu formunda uygulanır. İslamiyet'te manevi talibe İsmin zikriyle "Tanrı'nın hatırlanması" anlamına gelen zikrullah'tan başka bir şey emredilmez. Hesikazm'de (Doğu Hıristiyanlığı mistisizmi) İlahi İsmin zikri "İsa Duası" formunu alır, uygulama The Way of a Russian Pilgrim12'de canlı bir şekilde tarif edilmiştir. Batı Hıristiyanlığında benzeri  bir metot Kutsal İsim kültüdür. Bu, ortaçağda gelişmiş ve onbeşinci yüzyılda Azize Siena'lı Bernardino tarafından dokunaklı ve tek bir noktaya yoğunlaşmış bir zihinle vaz edilmiştir: "Tanrı'nın dünyanın kurtuluşu için yarattığı herşey İsa'nın İsmindedir" Uygulama Jesu-Maria zikri formunda, İtalyan Capuchin rahibesi Consolata'ya bu yüzyılın ilk döneminde verilen ilhamlarla  ihya edilmişti.13

 

İfşa edilen İlahi İsim üzerine bu yoğunlaşma metodu, mistisizmin insanoğlunun günahkar öznelliğine dizginleri serbestçe vermeye karşı olduğunun açıkça göstergesidir. Aslında günahkar öznelliğin ilham edilen Nesnenin normatif ve dönüştürücü etkisine, dini ayin veya sembolle maruz kalması söz konusudur. Bu bakımdan Aziz Paul "Hayır ben değil bendeki Mesih" diyebilirdi. Aynı zamanda ve hatta daha ezoterik olarak bu, "nesne" olarak görülen bizim değersiz benlikçiliğimizin susturulması ve içkin Özne olan ilahi Özne'nin etkisinin çabuklaştırılmaya maruz bırakılmasıdır 14. Bu imkan İslamiyet'te  bir hadis-i kutsi'de (Peygamberin ağzından çıkan "İlahi söz") "Ben (Tanrı) onun (kulun) işitmesiyle işitirim"15 tasavvur edilir. Her iki sürecin aracı İlahi İsmin  (hem Özne hem Nesnedir) kesin bir geleneksel ve ortodoks yapı içinde ve otantik bir manevi üstadın icazetiyle yapılan zikridir.

Bazı dinlerin mistisizmlerinde ruhun Tanrı'yı arayışı seven ve sevilenin karşılıklı arzusu şeklinde sembolize edilir. Aziz Haç'ın John'u örneğin, bu sembolizmi aşağıda bazı mısraları verilen mistik şiirinde kullanır:

Oh noche que guiaste

Oh noche amable mâs que el alborada:

Oh noche que juntaste

Amado con amada

Amada en el Amado transformada!

Ey beni böylesine aydınlatan gece!

Ey doğan güneşten daha sevimli gece!

Ey Seven ve sevileni

Bir kılan gece

Seven sevilende dönüştü, sevginin yolculuğu gerçekleşti! 16

Descubre tu presencia,

Y mâteme tu vista y hermosura;

Mira que la dolencia

De amor que no se cura

Sino con la presencia y la figura

 

Varlığını açıkça ifşa et

Ve yok et beni  güzelliğinle,

Çünkü kazanılan acılar öylesine aziz ki

İyileşemez sevgiyle

Bir tek sevenin varlığı haricinde.17

 

16. yüzyılın bir çocuğu olan Aziz Haç'ın John'u objektif doktrinden çok kendi "sübjektif" tecrübelerini, daha önceki bir kaç yüzyıl öncesi mistikleri gibi aktarmayı istedi.  Ve yine de tüm mistik çabanın İlahi Nesnesinden asla sapmadı. Uygulama düzeyinde talipler için bir yönergesinde örneğin, şunları söylemişti: "Tüm iyilikler Tanrı'dan alınmadır" Nefsin öznelliği belirsizdir; yalnızca objektif gerçeklik mutlak kesinlik olan nefsin ötesinden gelir.

Mistisizm daha önce her dinde -ayrı ve belirli bir İlahi Vahiy olarak anlaşılan her dinde- yer alan deruni veya manevi boyut olarak tanımlanmıştı. Din bir "çevre" (periphery) ve bir "merkez" (center)den diğer deyişle bir egzoterizm ve bir ezoterizmden oluşmuştur. Egzoterizm ilahi ifade veya içerdiği ezoterizmin bir aracıdır, ezoterizm mukabili egzoterizmin biçim-üstü özüdür. Mistisizmin veya ezoterizmin -bazıları tarafından yanlışlıkla "ortodoks dışı" olarak görülmüştür- hiçbir şekilde özünü içerdiği dini biçimciliği yıkamamasının sebebi budur.

Diğer taraftan "biçimi" fazlasıyla aşan "öz" kaçınılmaz olarak biçimi bazen "kırar". Bazı zamanlar salt mistisizm ve saygıdeğer egzoterik otorite arasındaki çatışmalar mevcut olur; ortaçağ Hıristiyanlığında Meister Eckhart'ın İslamiyet'te Hallaç'ın durumları -biri suçlanmış diğeri öldürülmüştür- vurucu örnekler sunmaktadır. Bununla birlikte Eckhart, şu sözünü ettiğinde formu pozitif bir şekilde kırdığını ifade etmişti: "Öze ulaşmak için kabuğu kırmalısınız". Biçimleri bu şekilde "aşma"nın kendi düzeyi içinde bir dinin biçimlerini kaba bir ihlal olan sapkınlığın tamamen zıttı olduğunu eklemeye gerek yoktur. Biçimler yalnızca "yukarıdan" (veya "içeriden") aşılabilirler. Biçimleri "aşağıdan" (veya "dışarıdan") ihlal etmek -veya basitçe reddetmek- onları aşmanın tamamen zıttıdır. İnsanlar hariçte geleneksel biçimleri/formları mümkün olabildiğince mükemmelen icra etmelidir. Bu, yukarıda açıklandığı gibi talibin yaratılmış Logos'u özümlemesi için gerekir. İnsan yalnızca mükemmel olduğu -veya aşabildiği- şeyi Tanrı'ya sunabilir.

Mistisizm insanın Tanrı için duyduğu sevginin hakikati ve insanın Tanrı ile birliğidir. O, Sübjektiviteye,  Objektiviteye, Neşe'ye ve Birliğe düzülen ilahidir- bu üç İlahi Uknum (Hypostases) birdir. Belirli görünümlere ve genel kanının tersine mistisizmin her zaman ortodoks bir yapı içinde nasıl geliştiği vurgulanmıştır. Ancak mistisizm biçimleri "yukarıdan" (veya "içeriden") aştığından hiçbir sınır tanımaz. Onun özü Mutlak ve Sonsuzluk ile birdir. Son sözü İslam'ın büyük mistiklerinden ve tüm zamanların en büyük mistik şairlerinden biri olan Mevlana Celaleddin Rumi'ye verelim:

"Ben ne Hıristiyan, ne Musevi ne Mecusi ne Müslüman'ım. Ben ne Doğu'dan ne Batıdan, ne karadan ne denizdenim.... İkiliği bir kenara koydum ve iki dünyanın bir olduğunu gördüm. Bir'i arıyor, Bir'i biliyor, Bir'i görüyor, Bir'i anıyorum. O, İlk, Son, Zahir ve Batın'dır."

 

William Stoddart

 Çeviri isim bildirmek istemeyen bir hikmet talibine aittir.

 1. Modern sübjektivizm'de ifade edilen şey yalnızca zaten izafi yani arzuya sahip, duygusal ve hayali ego olan süjedir; o, kendisini bizzat ifade etmek için mutlaka, seçimini keyfice yaptığı objektif unsurları kullanır bir yandan da kendisini kibirli ve aptalca bir şekilde objektif gerçeklikten ayırır. Modern dünyada  "tamamen sübjektif" olan varlığını yalnızca dilini dışarı çıkararak ve uluyarak duyurabilir ve modern "avant-garde" şiirin de tam tanımı budur.

2. Bu, "teistik olmayan" Budizm dinini de içerir zira burada da En Yüksek Hakikate farklı bağlamlarda Dharma ("Yasa"), Atma ("Benlik") Nirvana ("Sönme") veya Bodhi ("Bilgi") gibi çeşitli şekillerde işaret olunması aşkınlık ve mutlaklık olarak görünür.

3.. Bu kelime tamamen etimolojik manada kullanılır ve  "gnostisizm" olarak bilinen ilk Hıristiyanlık tarihinde akıma ifade etmez. Yunanca'dan gelen "Gnosis", Sanskritçe jnana (ki aslında aynı kökten gelmektedir) Arapça'da marifet karşılığında kullanılan İngilizce'deki tek uygun terimdir.

4. "Sevgi Yolu"nda (bhakti veya muhabbet) Tanrı "Varlık" düzeyinde tasavvur edilir (Rab ve abidin her zaman ayrı kalması sonucuna gider) Diğer yandan Bilgi Yolunda (jnana veya marifet)  Tanrı "Varlık-Ötesi" veya "Cevher" düzeyinde tasavvur edilir.

5. İstisnai olarak, Hıristiyanlıkta Dionysius the Areopagite, Meister Eckhart, Albertus Magnus ve Angelus Silesius gibi büyük figürler de dahil "Bilgi Yolu"nda görünenler olmuştur. Bunun gibi jnanilerin eserleri tam olarak Hıristiyanlığın genel bhaktik ikliminde dalgalanmalara yol açmaya meyilliydiler.

6. Sat-Chit-Ânanda "Bilinen-Bilen-Bilgi" veya "Sevilen-Seven-Sevgi" olarak da yorumlanabilir.

7. Bu, kurtuluşun gizemi olan insan aracılığıyla gerçekleştirilen İlahi Eylemdir.

8. Bu, güneş altındaki her birlikte örneğin evlilik birliğinin temsilinde de kolayca görülecektir.

9. Aynı ayırım Aziz Gregory Palamas'ın İlahi Öz ve İlahi Enerjiler doktrininde de yapılmaktadır.

10. Bkz. özellikle Esoterizm as Principle and as Way (Perennial Books, London, 1980)

11. Deizm'in hatası tam olarak Logos'un rolü ve hiçbir köprü tasavvuru kavrayışına sahip olmamasıdır.

12. The Way of a Pilgrim, S.P.C.K., London, 1954. (Bu eser "Rus Hacının Yolu" adıyla Türkçe'ye çevrildi S.P.)

13. Jesus appeals to the world Alba House (Society of St. Paul), Staten Island NY 10314, 1971.

14. İdrak veya metodun ikili yönünün bu sentezi Frithjof Schuon'un yazılarından alınmıştır. Özellikle bkn. Eye of the Heart (World Wisdom Books, Bloomington, Indiana, 1997), bölüm "Microcosm and Symbol."

15. Benzer bir düşünce Azize Avilalı Teresa'nın kelimelerinde de yankılanmaktadır: "Bedeni olmayan Mesih'in şu an dünyada sizin bedeninize sahiptir, elleri yoktur fakat sizin ellerinize sahiptir, ayakları yoktur fakat sizin ayaklarınıza sahiptir; sizin Mesih'in dünyadaki merhametini arayacak gözleriniz vardır; iyiyi yapmaya yönelecek ayaklarınız ve şu an bizi kutsayacak elleriniz var."

16. Professor E. Allison Peers tarafından İngilizce'ye çevrildi.

17. Roy Campbell tarafından İngilizce'ye çevrildi.

 

Yukarıdaki yazı William Stoddart'ın "The Unanimous Tradition" ed. Ranjit Fernando The Sri Lanka Institute of Traditional Studies, Colombo, 1991'de yer alan "Mysticism" adlı makalesinin çevirisidir.