GELENEĞİ
ANLAMAK
"Geleneğin (Tradition) ister "karanlık", ister "ilkçağ" ile olsun
herhangi bir "çağ"ile hiçbir ilgisi yoktur. Gelenek değişmeyen ilk ilkelere (principles) dair doktrinleri temsil
eder."
Ananda K. Coomaraswamy, Correspondence, 1946
.....beşer üstü belirli bazı unsurları içermeyen hiçbirşey
hakiki manada geleneksel olamaz. Bu, kesinlikle geleneğin tam tanımını ve ona ait herşeyi içeren
temel bir noktadır.
Rene Guenon, The Reign of Quantity
"Geleneksel" (traditional) ve "modern" terimleri eski ve yeni, sabit ve değişken,
geçmişin haleli yolu ve geleceğin ilerlemeci yolu arasında bir ayırımı ileri sürmektedir. Bu
karşı kutupluluk altında gerçekliğin metafizik yapısında kök salan, Cevherin (Substance) Mutlak
bozulmazlığı ve Formun Sonsuz imkanınını yansır. Temeldeki bu kutupluluk Zorunluluk (Necessity)
ve Özgürlük (Freedom) diyalektiğinde ifadesini bulur. Zorunluluk yayılan, yansıyan ve yeniden bütünleştiren
düzenleyici ilkedir: var olan herşey külli hakikatin temelinde yer alır ve oradan zuhura çıkar, bu hakikatin
aşkın/müteal (transcendental) Özü aynı anda hem onun Evveli hem de Ahiri, tüm objektivitenin ölçüsüdür. Özgürlük,
kendisini sonsuz türde ve Form çeşitliliğinde ve kendisini kişiötesi subjektivitenin deruni potansiyelinde
ifade eden bu yayılımın yaratıcı ilkesidir.
Her ne kadar gelenekçi yazarların yukarıda izah edilen metafiziksel
yapıya işaret eden muayyen bir kullanımı olsa dahi Seyyid Hüseyin Nasr gibi gelenekçi yazarlarca kullanıldığı
şekliyle "Gelenek" ve "Modernite" terimleri alışılageldiği anlamda "geleneksel" ve "modern" terimleri
arasındaki farklılıktan doğmamıştır. Bu konuda zihin kargaşası ortaya çıkabilmektedir.
Nasr için "Modernite" "Aşkın (transcendental)olandan, gerçekte tüm
mevcudatı idare eden ve insanoğluna en evrensel anlamında vahiy vasıtasıyla ifşa olunan değişmez
ilkelerden kopuşu"dur. Oysa, modernitenin tersine "Gelenek" aşkın olanda kökleşen bu değişmez
ilkelere, sophia perennis'e (ezeli hikmet) veya asli/ilk bilgeliğe (primordial wisdom) işaret eder. Bu tanıma
göre Modernite, ne çağımız (contemporary) (geleceğe kilitlenmiş) ile ne de tarihin devamı ile
(veya geçmişe kilitlenmiş) eş anlamlı olmak zorunda değildir. Bu manada Gelenek tarih-ötesidir (meta-historical):
onun geçmişle tek ilgisi belirli bir dini geleneğin kendi asli kaynağına olan zincirinde/aktarımında
mevcuttur ve bu da vahyin söz konusu geleneğe meşruluk kazandırması, temel kutsal metnin ve onun ibadete
ilişkin ifade biçimlerinin belirli bir geleneğin koruyucu ortamı kanalıyla aktarılması demektir.
Ancak belirli bir gelenek ile onun tarihi kaynakları arasındaki bu ilişki yalnızca ikincil düzeydedir.
Şu veya bu gelenek ile şu veya bu Vahiy arasındaki ilişki tarihi aşar. "En evrensel anlamında"
vahiy tarihi bir olay değildir: o, ebedi an ve onun sürekliliği üzerine temellenmiştir. Vahyin otantikliği
kişinin onu tarihteki herhangi bir belirli noktaya kadar izlemesine indirgenemez, bu otantiklik Kalbin kutsal mekanında
doğru olarak yankılanabilmesiyle korunmuştur ki bu kutsal mekanın tefrik edici melekesi us (rational)
ötesi Entelektir(Intellect). Bilgi ruhsal Öz'ün tüm mahlukatı kaplayan ve varlığı temiz Kalplerde yankılanan
böylesi bir titreşimidir. Bilgi yalnızca bir entelektüel doluluk değil daha ziyade varlığın
kendisinde yer etme tarzıdır. O tamamen insan olmaktır.
Halk dilinde "geleneksel" ve "modern" terimleri değişime ilişkin
iki farklı tavrı belirtmek için kullanılmaktadır. Bu tavırlardan ilki değişime karşı
koymak ikincisi de onu kucaklamaktır. Ancak asli bilgelik anlamında "Gelenek" değişime mecburi bir karşı
koyuş değildir. Şiva Nataraja'nın imajı hem sükunet (sabit olan veya varlık) hem de hareket
(değişim veya oluş) fikirlerinin tecessümüdür. "Gelenek" bu iki unsurun kombinasyonudur. O hem statik Denge
hem de dinamik Cazibe, hem aşkınlığın klasik realizmi hem de içkinliğin romantik idealizmidir.
İnsanoğlu hem değişimin kölesi (zaman sürecine maruz varlık) hem de onun efendisi (onu ruhsal olarak
aşan dengeli varlık)dır. Kurtuluş arayışı bir düzeyde huzur, değişimden özgürlük
arayışıdır fakat başka bir düzeyde yaratıcılık ve tazelik, taşlaşmadan özgürlük
arayışıdır. "Geleneksel" terimi aşırı katılığın ve biçimciliğin
(formalism) küçültücü bir uzantısı olabilirken "modern" terimi ilkesizlik veya aşırı bireyciliği
ifade edebilir. Bu manada hem geleneksel hem de modern, hakikatin yönetici ve yaratıcı ilkelerinin karşılıklı
bağımlılığını kabul eden "Gelenek"e zıttır. Yaratıcılık ruhsal
düzeydeki evrende yer alan hiyerarşiye uymayı keserse bağlılık şeytani olur ve özgürlüğü
profanlaştırır. Uyum talepleri hakiki ruhsal ifadeyi boğduğunda da entelekt tiranik olur ve Zorunluluğu
profanlaştırır. "Gelenek" Zorunluluğun (ifadeyi yaratan entelektüel tefrik, zorunlu bir idare edici ilkeye
sahiptir) ve Özgürlüğün (idare edici ilkeye uyumda yaratıcı ifadenin aşkınlığı) birbirlerine
sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve entelektüel tefrik kabiliyetinin ahlaki uzantılarını
kabul eder. İnsani ethos hakikatin kutsal yapısına ilişkin bir boyuttur.
Gelenekçilerce anlaşıldığı manada "Modernite", ahlaki
"katılık" (hardness) ve entelektüel "donukluğa"(opacity) karşı bir eğilimi ima eder. Gerçeklik
artık metafiziksel manada "aşkınlığa açılan şeffaflık" olarak idrak edilmediğinde
insan nefsinde yankılanabilen herhangi bir ruhsal hakikatin idraki, şefkatli teslimiyet içindeki kalbin "gömüldüğü"
herhangi birşey, nefsine düşkünlükle geçici hazlara düşkün, doyurulmamış iştahıyla hep
bir sonraki iğvaya kapılan ve ruhun arzularına duyduğu köleliğin sadece kendisini ucuzca taklit ettiği
hakiki ve sakin bir Özgürlük olmayacaktır.
Bu manada "Gelenek" ve "Modernite" birbirine karşıttır. Alışılageldiği
gibi "modern" olana karşı olmayan gelenekçi yalnızca yukarıda tanımlandığı şekliyle
"Geleneğin" karşıtı olan "Modernite"ye zıttır. Bir Gelenekçi giyimde, dilde, modern tavırlarda
veya teknolojilerin kullanımında "modern" olabilir ve yine de aşkınlığı veya kutsallık
algısını red anlamında "Modernite"ye zorunlu olarak karşıt olacaktır. Aynı şekilde
"geleneksel" olarak görünen herşey "Gelenek" ile uyuşmayacaktır. Örneğin fundamentalizm geleneksel kılıkta
olsa ve geleneksel dili kullansa da fundamentalizmin ruhu harfe/biçime indirgeyişinden, onun aşırı biçimciliğinden
ve dışlayıcılığından uzakta duran "Geleneğin" tamamen karşı tezidir. "Onları
meyvelerinden tanıyacaksın", görünüşlerinden değil.
Kelimeler ve sıfatlar nihayetinde hakikati soyutlaştırarak onu
gizlerler. En iyi durumda bile onlar, hepimizin derununda yatan manayı uyandıran semboller olarak işlev görürler.
"Gelenek" ve "Modernite" eninde sonunda bizim yönlerimizdir. ""Duo sunt in homini" gelenekçi söylemde ve her bir insan ruhunda
yankılanan bu öğretiyi aktarmıştır St. Aquinas. Sonunda her nefste daha yüce bir iyi için yenilmesi
gereken bir unsur bulunmaktadır. "Gelenek", bu tamamen insani potansiyelimizi uyandırmaya, deruni gözle zahiri dünyayı
idrak etmeye, iradeyi entelekte uydurmaya ve böylece Prometeusçu eğilimleri yok etmeye, Ebedi Yaşama ulaşmak
için yaşamlarımızda Hakikat, İyilik ve Güzellik ile bütünleşmeye bizleri davet etmektedir.
M.Ali Lakhani
Çeviri isim bildirmek istemeyen bir
hikmet talibine aittir.
M.Ali Lakhani "Sacred Web" adlı perennialist yayın organının editörüdür. www.sacredweb.com